Osmanlıda Tasavvuf Kamil İnsan Yetiştirme Mektepleri 16-Osmanlıda esnafından askerine, saraydaki sultana kadar hepsi, tasavvufu yaşadılar. Osmanlının temeli tasavvuf ile atılmıştır. Hoca Ahmet Yesevi Hz.leri, bu toprakları İslamlaştırmak için Allah’ın emri ile dervişlerini Anadolu’ya göndermiştir. Bu sebeple Şeyh Edebali, Gökçek hatun gibi evliyalar buralara gelmişlerdir. Orta Asya’dan aşireti ile Anadolu’ya göç eden Ertuğrul Gazi de Sögüte yerleştiğinde, bu Allah dostu ile karşılaşmış. Hemen kaynaşmışlar. Şeyhin kızını, Oğlu Osman Gaziye alarak akraba olmuşlardır. Ertuğrul Gazi’nin annesi Hayme Ana’nın torunu Osman Gaziye nasihati de çok anlamlıdır. “Bu dünya bir oturma yeri değildir. Yapacağın iyi ve doğru işlerle insanların hizmetinde bulunursan güzel övünçler senin olur. Yüreğinden inancı, ağzından duayı, davranışından erdemi hiç eksik etme. Bir de sabırlı ol oğul, ekşi koruk sabırla tatlı üzüm olur.” Şu nasihatteki güzelliğe bak. Yüreğinden inancı (Kalp Zikri tarif ediliyor.), ağzından duayı eksik etme. Ertuğrul Gazinin, Oğluna nasihatinden, şu bölüm çok güzeldir. “Bak Oğul! Beni kır, Şeyh Edebali'yi kırma. O, bizim boyumuzun ışığıdır. Terazisi dirhem şaşmaz. Bana karşı gel, O'na gelme... Bana karşı gelirsen üzülür, incinirim; O'na karşı gelirsen gözlerim sana bakmaz. Baksa da görmez olur. Sözümüz Edebali için değil, senceğiz içindir. Bu dediğimi vasiyetim say!..” Bu ifadelerden, tüm aşiretin, şeyhe tabiiyetleri olduğunu anlıyoruz. Terazisi dirhem şaşmaz ifadesi, şeyhe bağlılığın göstergesidir. Ertuğrul Gazinin oğlu Osman Gaziye vasiyetinde de alınacak çok mesajlar var. "Ey oğul! Her işten önce din işlerine dikkat et. Zira farizaya (farzlara) dikkat, din ve devletin güçlenmesine sebeptir. Din işlerini; dikkatli olmayan, itikadı bozuk ve doğru yoldan ayrılmaya yönelen, büyük günahlardan kaçınmayan, helale-harama dikkat etmeyen sefihlere ve ayrıca tecrübesiz kişilere bırakma, devlet idaresinde bu gibi kişilere iş verme! Zira yaratandan korkmayan, yaratılandan hiç korkmaz.” Güzel nasihat işte böyle olur. Fatih sultan Mehmet Han Hz.leri de tasavvuf hakkında bakın ne diyor. “Hayatım Boyunca Allah'ın emirlerinden dışarı çıkmadım. Allah'ın rızasını kazanmak için uğraştım. Tek gayem bu idi. Şeyhim Akşemset’tin Hazretleri ile beraber yaptığım zikrin lezzetine dünyalara değişmem. Eğer şeyhim izin verseydi, zikir yolunu tercih eder, saltanatı terk ederdim.” Babası II. Murat da Hacı Bayram-ı Veli Hz.lerine bağlı olduğu bilinmektedir. Yavuz Sultan Selim Han’ın tasavvuf yolunda idi. Aynı zamanda şair olan koca sultanın tabiiyetin güzelliği hakkındaki meşhur mısrasını da paylaşalım.“Padişâhı âlem olmak bir kuru kavga imiş. Bir Veliye bende olmak, hepsinden evlâ imiş.” Osmanlı topraklarını bir misli büyüten sultanın Mısır seferinde meydana gelen bir olayı da anlatmadan geçemeyeceğim. Fetih gecesi Mısır sarayında, Padişah ve kumandanlarına ziyafet verilmektedir. Hizmet eden kişilerin kulaklarındaki halka şeklindeki küpeler, Padişah’ın dikkatini çeker. Ne olduğunu sorar. Mısır Kumandan ve Paşalarına hizmet eden kulların işaretleri olduğunu söylenir. Küpelerin şekilleri için de, Her paşanın kulları için farklı şekil ve renklerde olduğu anlatılır. Koca Sultan hemen kendisine bir küpe getirilip kulağına takılmasını emreder. Vezirler aman sultanım nasıl olur. Onlar kullar için. Siz sultanlar sultanısınız denildiğinde, “Ben âlemlerin Rabbi olan, Allah’ın kulu-kölesiyim.” Diye cevap verir. İşte tasavvuf, Allah’a kul olmanın bilincine varmaktır. Osmanlıda tasavvuf merakı çok yaygındır. Sultan III. Ahmet’in de Mevlevi dergâhlarına sık sık gittiği bilinmektedir. Tasavvuf sadece Sultanlar seviyesinde değil her sınıf içinde yaşanmakta idi. Askerlerin, özellikle padişaha bağlı merkezi kuvvetleri teşkil eden yeniçerilerin kurucusu Hacı Bektaş-ı Veli Hz.leridir. Bu sebeple yeniçeri ocaklarında bektaşilik vazgeçilmek bir özelliktir. Yeniçerilerin tasavvufta başarıları ile orantılı olarak üst rütbelere yükseldiği bilinen gerçektir. Esnaf sınıfı ise “Ahi Evren” tasavvuf gruba bağlıdır. Ahilik Osmanlıda ekonomiyi koordine eder hale gelmiştir. Esnaf gruplarının ürettiği malların kalitesi denetlenir. Tüketicilerin aldatılmasına izin verilmezdi. Esnaf ve sanatkâr olmak isteyen bir Osmanlı vatandaşı önce ahi teşkilatlarına üye olur. Burada aldığı manevi eğitim ile mesleğinde de yükselirdi. Ahi teşkilatının ayrıntılı öğrenmek isteyenlerin sitemizdeki Ahilik sayfasını incelemelerini tavsiye ederiz. Osmanlıda ev hanımlarının kurduğu Baciyân-i Rum teşkilatı, Fatma Bacı isminde ve Hacı Bektaş-ı Veli hazretlerine yakınlığı (Muhtemelen Eşi) ile bilinen tasavvuf ehli bir kadının tarafından kurulmuştur. Bu kadın Teşkilâtı, özellikle İslamlaştırma çalışmalarına aktif olarak katılması ve asker Teşkilâtında kilit roller üstlenmesiyle, modem anlamda bir ''sivil inisiyatif örgütünün'' belki de en sağlam örneklerinden birini teşkil etmiştir. Sonuç olarak, Tasavvufi hayat Osmanlıda her kesimde yaşanmıştır. Kamil insan yetiştirme merkezleri şeklinde çalışan dergâhlar, hemen her mahallede vardır. Mahallenin her meselesi ile ilgilenilir. Sorunlar toplum menfaatine uygun olarak çözülürdü. Kurtuluş savaşı yıllarında, Özbek tekkesinin Anadolu’ya insan ve malzeme kaçırma konularında milli kuvvetlere yardım ettiği malumdur. İnsanların toplum yararına yetişmesi, sadece müspet ilimler ile olmuyor. Mutlaka manevi eğitim de gereklidir. Bu eğitim kişilerin dünyası ile ahiretini de kurtarmaktadır. Bu gerçeklerin hidayet çağında daha iyi idrak edileceğini düşünüyoruz. 10 Mayıs 2011 Lutfitumturk@hotmail.com Lütfi TÜMTÜRK
|