OSMANLI TOPLUMUNUN ÇİMENTOSU Farklı Kültürleri bir arada tutmak 15-Osmanlı muzayığının çimentosu, Allah’a iman, hoşgörü, tolerans ve insan sevgisi idi. Osmanlının hâkimiyet alanı olan 25 Milyon Km2 topraklar üzerinde, 72 millet yaklaşık 600 yıl huzur içinde yaşamıştır. Merkezi İstanbul olan Osmanlı idaresi, haberleşme teknolojinin henüz gelişmediği dönemde, Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarına dağılan dünya nüfusunun yaklaşık üçte birini, güven içinde kardeşçe yaşatmıştır. Bu birlik nasıl başarılmıştır. Bu başarının temelinde ne vardır? Bu gün başta sömürgeci Rusya, Çin olmak üzere, Türkiye, İran, Irak, Suriye ve diğer İslam ülkeleri ve hattâ İngiltere, İspanya kendi içinde bölünme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Osmanlının başardığı birlik ve beraberlik bu gün neden sağlanamıyor. Farklı kültür ve inanç toplumlarını asırlarca bir arada tutan çimento nedir. Bu bağlayıcı unsurun özellikleri nelerdir. Bu konuyu fazla uzatmadan, ana hatları ile inceleyelim. Bunun çimento Allah’a imanın bir tezahürü olan İslam dinidir. İslam inancına göre dinde zorlama yoktur. Bakara-256.Ayette, “Dinde zorlama yoktur. irşad yolu (hidayet yolu, Allah'a ulaştıran yol), gayy yolundan (dalâlet yolundan, şeytana, cehenneme ulaştıran yoldan) açıkça (ayrılıp) ortaya çıkmıştır. Artık kim tagutu (şeytanı ve şeytana ulaştıran yolu) inkâr edip de Allah'a îmân ederse (mü'min olur, Allah'a ulaştıran yolu tercih ederse), böylece o, (Allah'tan) kopması mümkün olmayan urvetul vuskaya (sağlam bir kulba, mürşidin eline) tutunmuştur. Allah Sem'î'dir, Alîm'dir.” Buyurulmaktadır. Ayette görüldüğü gibi, irşat yolu ile şeytanın yolu olan, gay yolu belli olduktan sonra insanlar diledikleri yolu seçme hakkına sahiptir. Allah serbest bıraktığına göre, kimse tercihi sebebi ile kınanamaz. Kişilerin inançlarına herkes saygı göstermek zorundadır. Bunun neticesi olarak, herkesin tercihine, hoşgörü ve tolerans ile bakma zorunluluğu vardır. Bu hoşgörü ve tolerans, insanlar arasında karşılıklı bir sevginin doğmasına sebep olur. Osmanlıda farklı din mensuplarını da, iman sahipleri olarak görülüyordu. Hıristiyan ve Yahudilerin inandıkları peygamberler de Allah’ın büyük nebileri olarak biliniyordu. A.İmran suresi-113. Ayette, “Onların (hepsi) bir değildir. Kitap ehlinden, gece saatlerinde kıyamda durup, Allah'ın âyetlerini tilavet eden ve secde eden bir ümmet vardır.” İfadesi ile onlar içinde de namaz kılanlar olduğu bildiriliyor. Ayrıca, Bakara suresi-62. Ayetinde, “Muhakkak ki, âmenû olanlar ve Yahudi, Hıristiyan ve sabii olanlardan kim, Allah'a ve ahiret gününe inandı ve ıslâh edici ameller işlediyse (nefsini tezkiye etti ise ), artık onların mükâfatları Rab'lerinin katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmazlar.” Buyuruyordu. Yani kitap ehlinin içinde de kurtuluşa ulaşanlar olduğu müjdeleniyordu. Osmanlı, İslamı sahabenin yaşadığı gibi yaşamıştır. Çağımızda olduğu gibi dini bağnazlığa izin verilmemiştir. Osmanlı hâkimiyeti altına aldığı ülkelerin inançlarına karışmamıştır. Yetmez onların dinlerini istedikleri gibi yaşamalarına yardım edilmiştir. Bu sebeple büyük Sultan Fatih Sultan Mehmet Han Hz.leri dini liderleri kendi idaresine bağlamak istemiştir. Koca sultan’ın temel amacı semavi dinleri bir çatı altında toplamaktı. Ancak ömrü buna yetmedi. Bir rivayete göre zehirlenerek genç yaşta öldürülmüştür. Osmanlının farklı inanç mensuplarına gösterdiği bu hoşgörü ve tolerans siyasi meyvelerini de vermiştir. Bu sebeple bazı ülkeler kendiliklerinden Osmanlıya katılmıştır. Bunlardan Arabistan, Cezayir gibi İslam ülkelerinin yanında, Hıristiyan Mora yarım adası halkı da, derebeylerinden kurtulmak içim Osmanlıyı ülkelerine davet etmiştir. Bizans (Kostantin-bu günkü İstanbul )için de aynı davetin yapıldığı bilinmektedir. Osmanlı adaleti ve zenginliği Avrupalıların hayalini süslüyordu. İstanbul özellikle manevi ilimler alanında çok ileri gitmiştir. Tasavvuf dergâhları, kâmil insan yetiştirme mektepleri şeklinde faaliyet gösteriyorlardı. Yahudilerin, sabataist mezhebi kurucusu olan Sabatay Levi’nin, Niyazi Misrî Hz.lerinin dergâhında uzun zaman kaldığı bilinmektedir. Küçük Hüseyin Efendi Adındaki Allah dostunun, Hıristiyan ve Yahudi toplumlarından talebeleri olduğu yazılmaktadır. Böyle bir toplumda yaşamaktan herkes memnundu. Farklı kültür ve inanç sahiplerinin hepsi güven içinde yaşıyorlardı. Özellikle güvenlik hizmetleri Türkler tarafından yerine getirilir. Herkese eşit işlem yapılırdı. Özellikle Ermenilerin Türklerle kaynaşması sebebi ile devlet hizmetlerinde çokça görevlendirilirdi. Bu yüzden “Millet-i Sâdıka” veya “Tebaâ-yı Sâdıka ” olarak adlandırılmışlardır. Osmanlının bu sosyal politikası çağımızda ABD tarafından başarı ile uygulanmaktadır. Bu sebeple 200 milyonluk bu ülkede de, farklı kültür ve inanç toplumları huzur içinde bir arada yaşayabilmektedir. Kimse İnancından dolayı kınanmamakta saygı görmektedir. Büyük çoğunluğu Hıristiyan olan birçok milletten insanlar Amerikan toplumunu meydana getirmişlerdir. Barış ve kardeşliğin İslam ülkelerinde de temin edilmesi dileği ile konumuzu tamamlayalım. 9 Mayıs 2011 lutfitumturk@hotmail.com Lütfi TÜMTÜRK
|