ÂLİ İMRÂN-78

Anasayfa » ÂLİ İMRÂN Suresi » ÂLİ İMRÂN-78
share on facebook  tweet  share on google  print  

ÂLİ İMRÂN-78

"ÂLİ İMRÂN Suresi" için, toplam 1 sonuç arasından 1 - 1 arası sonuçlar

<<<<<3/ÂLİ İMRÂN-78>>>>>

Bismillâhirrahmânirrahîm

وَإِنَّ مِنْهُمْ لَفَرِيقًا يَلْوُونَ أَلْسِنَتَهُم بِالْكِتَابِ لِتَحْسَبُوهُ مِنَ الْكِتَابِ وَمَا هُوَ مِنَ الْكِتَابِ وَيَقُولُونَ هُوَ مِنْ عِندِ اللّهِ وَمَا هُوَ مِنْ عِندِ اللّهِ وَيَقُولُونَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ

Ve inne minhum le ferîkan yelvûne elsinetehum bil kitâbi li tahsebûhu minel kitâbi ve mâ huve minel kitâb(kitâbi), ve yekûlûne huve min indillâhi ve mâ huve min indillâh(indillâhi), ve yekûlûne alâllâhil kezibe ve hum ya’lemûn(ya’lemûne).

Ve muhakkak ki onlardan (Ehli Kitap'tan) bir grup mutlaka, onu (okuduklarını) kitaptan zannetmeniz için kitabı okurken dillerini eğip bükerler oysa o kitaptan değildir. O, Allah'ın katından olmadığı halde: “O, Allah'ın katındandır.” derler. Ve onlar Allah'a karşı bilerek yalan söylüyorlar. 
1. ve inne : ve muhakkak ki
2. min-hum : onlardan
3. le ferîkan : bir grup mutlaka
4. yelvûne : eğip bükerler
5. elsinete-hum : dillerini
6. bi el kitâbi : Kitab'?
7. li tahsebû-hu : sizin onu zannetmeniz için
8. min el kitâbi : Kitab'dan
9. ve mâ huve : ve o değildir
10. min el kitâbi : Kitab'dan
11. ve yekûlûne : ve derler
12. huve : o
13. min indi allâhi : Allah'ın katından
14. ve mâ huve : ve o değildir
15. min indi allâhi : Allah'ın katından
16. ve yekûlûne : ve derler
17. alâ allâhi : Allah'a karşı
18. el kezibe : yalan
19. ve hum : ve onlar
20. ya'lemûne : biliyorlar, bilirler

AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm

Her devirde Allah'ın gerçek dostları da sahtekârlar da vardır. İki taraf da Allah'tan birşeyler alırlar. Allah'tan vahiy aldığını söyleyenler iki grup oluştururlar:

  1. Allah'ın gerçek dostları, Allah'tan gerçekten vahiy alanlardır.
  2. Vahiy almadıkları halde aldıklarını iddia eden sahtekârlar.
42/ŞÛRÂ-51: Ve mâ kâne li beşerin en yukellimehullâhu illâ vahyen ev min verâi hıcâbin ev yursile resûlen fe yûhıye bi iznihî mâ yeşâu, innehu aliyyun hakîm(hakîmun).

Allah'ın hiçbir insanla konuşması olmamıştır, illâ vahyile veya perde arkasından veya dilediğine izniyle vahyetsin diye resûl (melek) göndererek. Allah, bilir ve hikmet sahibidir.

Allahû Tealâ Hz. İsa'nın havarilerine vahyettiğini, söylüyor:

5/MÂİDE-111: Ve iz evhaytu ilel havâriyyîne en âminû bî ve bi resûlî, kâlû âmennâ veşhed bi ennenâ muslimûn(muslimûne).

Ve havarilere; "Bana ve Resûl'üme îmân edin." diye vahyettiğim zaman, onlar da "Îmân ettik ve bizim (Hakk'a) teslim olduğumuza şahid ol." demişlerdi.

Allahû Tealâ, Hz. Musa'nın annesine vahyettiğini söylüyor. Ne havarilerin ne de Hz. Musa'nın annesinin peygamber olması mümkündür:

20/TÂHÂ-38: İz evhaynâ ilâ ummike mâ yûhâ.

Vahyedilecek şeyi annene vahyetmiştik.

Kur'ân'a karşı yapılan bütün iddialar Kur'ân âyetleriyle çürür. İşte zamanımızda da birçok dîn adamı diyor ki: "Allahû Tealâ sadece peygamberlerine vahyeder. Onun dışında kimseye vahyetmez." Allahû Tealâ'da diyor ki: "Hayır. Bütün insanlarla biz vahiy yoluyla konuşuruz."

Bu durumda kim Allahû Tealâ'dan bir şeyler aldığını söylüyorsa, hangi isimle olursa olsun bunun adı, Kur'ân'a göre vahiydir. Bunlardan bir tanesi muhakkak yalan söylüyor.

14 asır evvel Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz, Allah'ın Nebîsi olarak Allah'tan vahiy alı-yordu. Kur'ân-ı Kerim'i Allahû Tealâ O'na indirdi bütünüyle ve Kur'ân-ı Kerim kıyâmete kadar olan bütün devirlerin kitabıdır. O Kitab'a dikkatle bakın, o Kitap'ta İslâm 7 safhaya ayrılmıştır.

1. safhada Allah'a ulaşmayı dilemek var, bütün sahâbe Allah'a ulaşmayı dilemişler.

2. safhada mürşide ulaşmak var, bütün sahâbe Peygamber Efendimiz (S.A.V)‘e ulaşmışlar ve tâbî olmuşlar. Sahâbeye ise tâbiin tâbî olmuş. Yani tâbiiyet, irşad müesseseleri Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile bitmemiş, sahâbede de devam etmiş. Peygamber Efendimiz (S.A.V)‘den sonra Hz. Ebubekir'e Hz. Ömer'e, Hz. Osman'a, Hz. Ali'ye sahâbe tâbî olmuş, ondan sonrakilere sadece biat etmişler ama sahâbeye tâbî olunmuş.

3. safhada bütün sahâbenin ruhlarını Allah'a ulaştırdıklarını, ona ruhlarını teslim ettiklerini görüyoruz. 4. safhada bütün sahâbenin fizik vücutlarını Allah'a teslim ettiklerini görüyoruz

5. safhada bütün sahâbenin nefslerini de Allah'a teslim ettiklerini görüyoruz.

6. safhada ihlâs sahibi olduklarını görüyoruz.

7. safhada Allah'a iradelerini teslim ettiklerini ve irşad makamının sahibi olduklarını görüyoruz.

Bu safhaların herbiri Kur'ân-ı Kerim'de kesin âyetlerle ifade buyurulmuş. Bütün sahâbenin mutlaka gerçekleştirdiği 7 tane safha söz konusu.

Bütün kavimlerde şu anda Mu'minun Suresinin 44. âyet-i kerimesine göre, Nahl Suresinin 36. âyet-i kerimesine göre, Bakara Suresinin 87. âyet-i kerimesine göre resûller yaşamaktadır:

23/MU'MİNÛN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).

Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü'min olmayan kavim (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun.

16/NAHL-36: Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).

Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). (Allah'a ulaşmayı dileyerek) Allah'a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını, (Resûlün daveti üzerine Allah'a ulaşmayı dileyenleri) Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).

2/BAKARA-87: Ve lekad âteynâ mûsâl kitâbe ve kaffeynâ min ba’dihî bir rusuli ve âteynâ îsâbne meryemel beyyinâti ve eyyednâhu bi rûhil kudus(kudusi), e fe kullemâ câekum resûlun bimâ lâ tehvâ enfusukumustekbertum, fe ferîkan kezzebtum ve ferîkan taktulûn(taktulûne).

Andolsun ki, Biz, Musa'ya kitap verdik ve ondan sonra ardarda resûller gönderdik. Ve Meryem'in oğlu İsa'ya beyyineler (açık deliller) verdik ve onu Ruh'ûl Kudüs ile destekledik. Öyle ki, nefslerinizin hoşlanmadığı bir şeyle gelen resûle karşı, her defasında kibirlendiniz. Bu sebeple bir kısmını yalanladınız ve bir kısmını da öldürüyorsunuz.

Dînlerini bilmeyen, Kur'ân-ı Kerim'in âyetlerinden haberdar olmayan dîn adamlarının bunlardan haberleri yok. Ama bu âyetlere bakarlarsa görecekler ki şu anda da dünyadaki bütün kavimlerde, Allah'ın resûlleri hayatta, yaşantılarını devam ettiriyorlar.

Öyleyse bu resûller Peygamber Efendimiz (S.A.V)‘in yaptığı gibi insanları Allah'a davet etmişlerdir.

12/YÛSUF-108: Kul hâzihî sebîlî ed’û ilallâhi alâ basîretin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn(muşrikîne).

De ki: “Benim ve bana tâbî olanların, basiret üzere (kalp gözüyle basar ederek, Allah'ı görerek) Allah'a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Allah'ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.”

Allah'ın gerçek mürşidlerinin resûllerinin davetine mani olanlar da sahtekârlardır. Kim Allah'a ulaşmayı dilemiyorsa, kim insanları Allah'a ulaşmayı dilemekten, mürşide ulaşmaktan, insanları ruhlarını ölmeden evvel Allah'a ulaştırmaktan, insanları fizik vücutlarını Allah'a teslimden, insanları nefslerini Allah'a teslim etmekten menediyorsa, işte onlar Kur'ân-ı Kerim'in bu âyet-i kerimesinde geçen dillerini eğip büken sahtekârlardır. Bunlar şeytandan ilham alırlar, vahiy alırlar, bunlar şeytanın dostlarıdır, gidecekleri yer cehennemdir. Allahû Tealâ son derece ciddî olarak diyor ki:

10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).

Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.

10/YÛNUS-8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).

İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).

Allah'ın burada açıklama yaptığı 2 grup; bir tanesi onların yaptıkları, Kur'ân-ı Kerim'denmiş gibi, insanların yazdığı kitaptaki âyetlere, sözlere, bilgilere, Allahû Tealâ emaniyye (yalnız zanna dayalı bilgiler) diyor Bakara Suresinin 78. âyet-i kerimesinde:

2/BAKARA-78: Ve minhum ummiyyûne lâ ya’lemûnel kitâbe illâ emâniyye ve in hum illâ yezunnûn(yezunnûne).

Ve onlardan bir kısmı ümmîlerdir. Onlar (Allah'ın) Kitabı'nı bilmezler, sadece emaniyeyi (kişilerin yazdığı kitapları) bilirler. Ve onlar sadece zanda bulunuyorlar.

O bilgileri artık üniversitelerimiz insanlara öğretmek için seferber olmuş durumdadır. Müfredat prog- ramları kimbilir kaç 10 yıldan beri tatbikatta ve insanlara onları kurtuluşa hiçbir zaman ulaştıramayacak olan eksik ve yanlış şeyler öğretiliyor. Ve bu insanlar kim doğrusunu söylüyorsa, onun sahtekâr olduğunu iddia ediyorlar. Yani burada varmak istedikleri hedef, son derece açık, şeytan ve şürekası, şeytan ve ortakları, doğruları sahtekâr hüviyetine sokmaya çalışıyor.

İşte bu âyet bununla alâkalıdır. 14 asır evvel Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve sahâbenin yaptığı herşey, gidecekleri yerin cennet olduğu Kur'ân-ı Kerim'de kesinleşmiş durumdadır. 7 ayrı safhada uygulamaları var. Kur'ân uygulamaları ve bugün dîn öğretimini esas alan, bununla vazifeli olan profesör, doçent, öğretim üyesi titrine sahip olan çok az? hariç, hiçbirisi Allah'ın bu temel farzlarını yerine getirmediği, insanlara bunları öğretmediği gibi, insanları bunlardan menetmeye çalışıyorlar. Allah'ın doğrularını söyleyenlerle, şeytanın yanlışlarını iddia edenler kesin çizgilerle ayrılmıştır.

 

3/ÂLİ İMRÂN-78

Bismillâhirrahmânirrahîm

İmam İskender Ali Mihr : Ve muhakkak ki onlardan (Ehli Kitap'tan) bir grup mutlaka, onu (okuduklarını) kitaptan zannetmeniz için kitabı okurken dillerini eğip bükerler oysa o kitaptan değildir. O, Allah'ın katından olmadığı halde: "O, Allah'ın katındandır" derler. Ve onlar Allah'a karşı bilerek yalan söylüyorlar.
Diyanet İşleri : Onlardan (Kitap ehlinden) bir grup var ki, Kitab’dan olmadığı hâlde Kitab’dan sanasınız diye (okudukları) Kitap’tanmış gibi dillerini eğip bükerler ve, “Bu, Allah katındandır” derler. Hâlbuki o, Allah katından değildir. Bile bile Allah’a karşı yalan söylerler.
Abdulbaki Gölpınarlı : Kitap ehlinin bir bölüğü de kitaptan bir şey okuyorlarmış zannına kapılmanız için dillerini oynatıp dururlar, halbuki okudukları, kitapta yoktur. Bu, Allah katındandır derler, değildir Allah katından ve bile bile Tanrıya bühtan ederler.
Adem Uğur : Ehl-i kitaptan bir gurup, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip bükerler. Halbuki okudukları Kitap'tan değildir. Söyledikleri Allah katından olmadığı halde: Bu Allah katındandır, derler. Onlar bile bile Allah'a iftira ediyorlar.
Ahmed Hulusi : Onlardan bir kısmı da vardır ki, vahiy olan bilgiden diye düşünmeniz için, hakikat bilgisinden olanları, anlamından kaydırarak (farklı bir anlam yükleyerek) konuşurlar. (Oysa) o söyledikleri nâzil olan bilgi değildir. "O Allâh indîndendir" derler; O Allâh indînden değildir! Bile bile Allâh hakkında yalan söylerler.
Ahmet Tekin : Ehl-i kitaptan öyle bir grup da var ki, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitaptan okuyormuş gibi dillerini eğip bükerler. Halbuki okudukları kitaptan değildir. Bir de:
'Bu Allah katındandır' derler. O Allah katından da değildir. Onlar bile bile Allah adına yalan söylüyorlar.
Ahmet Varol : Onlardan bir topluluk da, Kitap'tan olmayan bir şeyi Kitap'tan sanmanız için, Kitab üzerinde dillerini eğip bükerler ve 'Bu Allah katındandır' derler. Oysa o Allah katından değildir. [14] Onlar bile bile Allah hakkında yalan söylemektedirler.
Ali Bulaç : Onlardan öyleleri vardır ki, dillerini kitaba doğru eğip bükerler, siz onu (bu okur göründüklerini) kitaptan sanasınız diye. Oysa o kitaptan değildir. "Bu Allah katındandır" derler. Oysa o, Allah katından değildir. Kendileri de bildikleri halde Allah'a karşı (böyle) yalan söylerler.
Ali Fikri Yavuz : Kitap ehlinden bir gürûh da vardır, dillerini kitaba doğru eğer bükerler ki, siz, o tahrif ettiklerini kitaptan sanasınız. Halbuki o, kitaptan değildir. Bir de: “- Bu Allah katındandır” derler; halbuki o, Allah katından değildir. Allah nâmına bile bile yalan söylerler.
Bekir Sadak : Onlardan bir takimi, Kitapta olmadigi halde Kitabdan zannedesiniz diye dillerini egip bukerler. O, Allah katindan olmadigi halde: «Allah katindandir» derler, bile bile Allah'a karsi yalan soylerler.
Celal Yıldırım : Kitap Ehlinden öyle kimseler de var ki, kitapta olmadığı halde kitaptanmış sanasınız diye dillerini kitaptan yana evirip çevirirler, eğip bükerler de «Bu, Allah'ın kitabındandır» derler. Oysa Allah katından (böyle bir şey indirilmiş) değildir. Onlar bile bile Allah'a karşı yalan söylerler.
Diyanet İşleri (eski) : Onlardan bir takımı, Kitapta olmadığı halde Kitaptan zannedesiniz diye dillerini eğip bükerler. O, Allah katından olmadığı halde: 'Allah katındandır' derler, bile bile Allah'a karşı yalan söylerler.
Diyanet Vakfi : Ehl-i kitaptan bir gurup, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip bükerler. Halbuki okudukları Kitap'tan değildir. Söyledikleri Allah katından olmadığı halde: Bu Allah katındandır, derler. Onlar bile bile Allah'a iftira ediyorlar.
Edip Yüksel : Onların bazısı, kitapta olmayanı kitaptan sanasınız diye dillerini bükerek kitabı taklit eder ve ALLAH katından olmadığı halde, 'Bu ALLAH katındandır,' derler. Bile bile, ALLAH adına yalan söylerler.
Elmalılı Hamdi Yazır : Bir de onlardan bir fırka vardır dillerini kitaba eğer büğerler: onu kitabdan sanasınız diye: halbuki kitabdan değildir, hem o Allah tarafındandır derler: halbuki Allah tarafından değildir, de Allah namına bile bile yalan söylerler
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Bir de onlardan bir grup vardır ki, siz onu kitaptan sanasınız diye, dillerini kitaba bakarak eğip büğerler. Oysa o, kitaptan değildir. Yine: «O, Allah tarafındandır.» derler. Oysa Allah tarafından değildir. Ama, bile bile Allah namına yalan söylerler.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : Kitap ehlinden öyle bir güruh da vardır ki, siz onu kitaptan sanasınız diye, dillerini kitaba doğru eğip bükerler. Halbuki o, kitaptan değildir. «Bu, Allah katındandır.» derler; oysa o, Allah katından değildir. Allah'a karşı, kendileri bilip dururken, yalan söylerler.
Fizilal-il Kuran : Onlardan öyleleri var ki, kutsal kitabı dik durarak okurlar, böylece okuduklarını Allah kitabından sanmanızı sağlamaya çalışırlar. Oysa bu okudukları şeyler kitaptan değildir. 'Bu Allah katındandır' derler. Oysa Allah katından değildir. Böylece bile bile Allah adına yalan söylerler.
Gültekin Onan : Onlardan öyleleri vardır ki, dillerini kitaba doğru eğip bükerler, siz onu (bu okur göründüklerini) kitaptan sanasınız diye. Oysa o kitaptan değildir. "Bu Tanrı katındandır" derler. Oysa o, Tanrı katından değildir. Kendileri de bildikleri halde Tanrı'ya karşı (böyle) yalan söylerler.
Hasan Basri Çantay : Ehl-i Kitabdan öyle bir güruh da vardır ki (bir şey okuyorlarmış gibi) dillerini Kitaba doğru eğib bükerler, siz onu Kitabdan sanasınız diye. Halbuki o, Kitabdan değildir. «Bu, Allah katındandır» derler, o ise, Allah katından değildir. Allaha karşı, kendileri bilib dururken, yalan söylerler.
Hayrat Neşriyat : Doğrusu onlardan (ehl-i kitabdan) elbette bir fırka da vardır ki, kendisi Kitab’dan olmadığı hâlde, onu Kitab’dan sanasınız diye, (doğru kelimeyi değiştirerek) dillerini Kitab’la eğip bükerler. Ve o, Allah tarafından olmadığı hâlde: 'Bu, Allah katındandır!' derler. Bu sûretle onlar, Allah’a karşı (hakikati) bile bile yalan söylerler.
İbni Kesir : Onlardan bir güruh vardır ki; kitabda olmadığı halde kitabdan zannedesiniz diye, dillerini eğip, bükerler. Allah katında olmadığı halde; Allah katındandır, derler. Allah adına, bile bile yalan söylerler.
Muhammed Esed : Onlardan öylesi de var ki, (söyledikleri) Kitab-ı Mukaddes'den olmadığı halde ondan olduğunu düşünesiniz diye dilleriyle Kitab-ı Mukaddes'i çarpıtırlar ve Allah'tan olmadığı halde, "Bu, Allah'tandır!" derler; böylece bile bile Allah hakkında yalanlar uydururlar.
Ömer Nasuhi Bilmen : Ve onlardan bir fırka da vardır ki, kitap ile dillerini eğer bükerler. Onu kitaptan sanasınız diye. Halbuki o kitaptan değildir. Ve derler ki, «O Allah katındandır.» Halbuki, o Allah tarafından değildir. Ve onlar bildikleri halde Allah Teâlâ'ya karşı yalan söylerler.
Ömer Öngüt : Onlardan bir grup, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip bükerler. Halbuki okudukları kitaptan değildir. Söyledikleri Allah katından olmadığı halde: “Bu Allah katındandır. ” derler. Onlar bile bile Allah'a iftirâ ediyorlar.
Şaban Piriş : Onların bir kısmı, kitaptan olmadığı halde, sizin kitaptan zannetmeniz için kitaba bakarak dillerini eğip bükerler. O, Allah katından olmadığı halde “Allah katındandır” derler. Bile bile Allah hakkında yalan söylerler.
Suat Yıldırım : Ehl-i kitaptan bir kısmı da, aslında kitaptan olmadığı halde, Sizin kitaptan zannetmeniz için, Okurken ağızlarını dillerini eğip bükerler (bazı kelimelerin telaffuzunu değiştirirler). Bir şeyler söyleyip, "Bu Allah tarafındandır." derler. Halbuki o, Allah tarafından değildir. Bile bile Allah adına yalan uydururlar.
Süleyman Ateş : Onlardan bir grup var ki, Kitapta olmayan bir şeyi, siz Kitaptan sanasınız diye dillerini Kitapla eğip büker(sözlerini, Kitabın sözü imiş gibi göstermek için kelimeleri dillerinde bükerek okur, onları, Kitabın sözlerine benzetmeğe çalışır)lar ve: "O, Allâh katındandır." derler. Oysa o, Allâh katından değildir. Bile bile Allah'a karşı yalan söylerler.
Tefhim-ul Kuran : Onlardan öyleleri vardır ki, dillerini kitaba doğru eğip bükerler, siz onu (bu okur göründüklerini) kitaptan sanırsınız diye. Oysa o kitaptan değildir. «Bu Allah katındandır» derler. Oysa o, Allah katından değildir. Ve onlar, kendileri de bildikleri halde Allah'a karşı (böyle) yalan söylerler.
Ümit Şimşek : Kitap Ehlinden bir kısmı da var ki, kitabı okurken dillerini eğip bükerler-tâ ki, okudukları şeyi kitaptan sanasınız. Oysa o kitaptan değildir. Bir de derler ki, 'Bu Allah katındandır.' Oysa o Allah katından değildir. Böylece, bile bile Allah hakkında yalan söyleyip dururlar.
Yaşar Nuri Öztürk : Onlardan bir zümre vardır, aslında Kitap'tan olmayan birşeyi siz Kitap'tan sanasınız diye, dillerini Kitap'la eğip bükerler. O, Allah katında olmadığı halde, "Bu, Allah katındandır." derler. Bilip durdukları halde, Allah hakkında yalan söylerler.
Kaynak : İmam İskender Ali Mihr
Tür : Diğer Tarih : 30.10.2018
[ Tüm yazılara ulaşmak için burayı tıklayınız. ]

1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 63, 64, 65, 66, 67, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 81, 82, 83, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 96, 97, 98, 99, 100, 101, 102, 103, 104, 105, 106, 107, 108, 109, 110, 111, 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 119, 120, 121, 122, 123, 124, 125, 126, 127, 128, 129, 130, 131, 132, 133, 134, 135, 136, 137, 138, 139, 140, 141, 142, 143, 144, 145, 146, 147, 148, 149, 150, 151, 152, 153, 154, 155, 156, 157, 158, 159, 160, 161, 162, 163, 164, 165, 166, 167, 168, 169, 170, 171, 172, 173, 174, 175, 176, 177, 178, 179, 180, 181, 182, 183, 184, 185, 186, 187, 188, 189, 190, 191, 192, 193, 194, 195, 196, 197, 198, 199200

Sure Adına Göre Sırala

 

 

 

 

Sayfa Ziyaret Sayacı
119.435