EN'ÂM-82

Anasayfa » EN'ÂM Suresi » EN'ÂM-82
share on facebook  tweet  share on google  print  

EN'ÂM-82

"EN'ÂM Suresi" için, toplam 1 sonuç arasından 1 - 1 arası sonuçlar

<<<<<6/EN'ÂM-82>>>>>

Bismillâhirrahmânirrahîm

الَّذِينَ آمَنُواْ وَلَمْ يَلْبِسُواْ إِيمَانَهُم بِظُلْمٍ أُوْلَئِكَ لَهُمُ الأَمْنُ وَهُم مُّهْتَدُونَ

Ellezîne âmenû ve lem yelbisû îmanehumbi zulmin ulâike lehumul emnu ve hum muhtedûn(muhtedûne).

Âmenû olan kimseler ve îmânlarını zulümle karıştırmayanlar, işte onlar (korkudan) emindirler. Ve onlar hidayete erenlerdir.  
1. ellezîne âmenû : âmenû olan kimseler
2. ve lem yelbisû : ve karıştırmazlar
3. îmane-hum : îmânlarını
4. bi zulmin : zulümle
5. ulâike : işte onlar
6. lehum el emnu : onlar emindirler
7. ve hum : ve onlar
8. muhtedûne : hidayete eren (kimse)lerdir

AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm

Buradaki "emniyet" müessesesi, "korkudan emin olmak" değildir, onun çok daha ötesindedir. Allah'a ulaşmayı dileriz ve âmenû oluruz. Burada birinci takvanın, birinci kulluğun sahibi oluruz ve Allah'a ulaşmayı dileyenlerin takvasına ulaşırız (3. basamak). Allah'tan 12 tane ihsan alırız ve mürşidimize ulaşırız; diz çökeriz, tövbe ederiz önünde, o zaman îmânı artan mü'min oluruz (14. basamak). Allahû Tealâ'dan 7 tane ni'met alırız. Ve tâbiiyet takvasının sahibi oluruz. Bu, ikinci defa âmenû olmaktır. Ruhun, vechin, nefsin de hidayete fizik olarak başladığı noktadır. Allah'a kul olmanın ikinci safhasıdır. Takvanın ikinci kademesidir.

21. basamakta ruh Allah'a ulaşır, üçüncü defa âmenû oluruz. Burası evvablar kulluğu, evvablar takvası, ruhun Allah'a teslim noktasıdır. Burada Allahû Tealâ, o insanları 3. kat cennetine ulaştıracaktır. 22. basamak kişi Allah'ın ermiş evliyası olmuştur.

25. basamakta dördüncü defa âmenû oluruz. Fizik vücudumuzu Allah'a teslim ederiz. Bu, ruhumuzdan sonra, ikinci teslimdir. İkinci kulluk; fizik vücudun, Allah'a kul olmasıdır. Muhsinler takvası, takvanın dördüncü seviyesidir. Teslimlerin (fizik teslimlerin) ikincisidir. Nefsin kalbinde hâlâ %19 karanlıklar vardır. Ama fizik vücudumuz Allah'ın bütün emirlerini yerine getirir, yasak ettiği hiçbir fiili işlemez.

Ne zaman ki nefsimizi Allah'a teslim ederiz, o zaman 26. basamaktayız. Burası beşinci takva, ulûl'elbab takvasıdır. Kişi daimî zikre ulaşmıştır. Bu sebeple nefsinin kalbinde afet kalmamıştır. Nefsin kalbi ahsen olmuştur. Bütün afetlerden kurtulmuştur. Burası beşinci kulluk noktasıdır, reel standarttaki teslimlerin üçüncüsüdür. Nefsin teslim noktasıdır.

Eğer cehennemden emin olmak söz konusuysa, bu emniyet âmenû olduğumuz üçüncü basamaktan itibaren mevcuttur. Ama Allahû Tealâ'nın burada söylemek istediği "emin olma" müessesesi; bihakkın takvada oluşur. Kim bihakkın takvaya ulaşırsa, o iradesini Allah'ın iradesine bağlamış olan birisidir, Allah'ın irşad makamına tayin ettiği birisidir veya herhangibir kavimde resûl tayin ettiği bir kişidir. Burası o kişi için; emin olma noktasıdır. Ulûl'elbab takvasından itibaren insanlar îmânlarına zulüm karıştırmazlar. Çünkü daimî zikre ulaşmışlardır. Ve hiçbir zaman nefsleri artık, onların zulüm yapmasına dair bir isteğin sahibi değildir. Burası zulüm müessesesinin tamamen yok olduğu bir noktadır.

Allahû Tealâ, emin olmayı bu noktadan itibaren kabul eder. Îmânlarına artık hiç zulüm karıştırmadıkları için onlar emindirler. Bu emniyetleri kademe kademe değişir.

Tasarruf noktasındaki kişinin (devrin imamının), durumu ise bu emin olmaların hepsinin ötesindedir. O bilir ki; aklını Allah'a teslim ettiği için, ne yaptırırsa Allah yaptırır, ne söyletirse Allah söyletir. O zaman; O, Allah'ın kendisi için her zaman, en iyiyi yapacağından emindir. Eğer Allahû Tealâ'dan bir dileği olacaksa, Allah O'na bu dileği yaptıracağı için, mutlaka yerine gelecektir. Allah'ın O'na yaptırdığı bütün emirler için aynı şey söz konusudur. Başkalarının Allah'a ulaştırdığı talepler için, aynı şey söz konusu değildir. Orada Allahû Tealâ başkalarının kendisine ulaştırdığı herşeyin, O'nun vasıtasıyla Allah'a ulaşmasını uygun görmüştür. O, başkalarının talebine sadece tercüman olur. Allahû Tealâ dilerse kabul eder, dilemezse kabul etmez. Allah'ın yaptırdıklarıyla kişilerden gelen taleplerin Allah'a ulaştırılması; ayrı iki safha, ayrı iki cephedir. Bir kısmının kabulü, bir kısmının kabul edilmemesi söz konusudur.

Eğer Allah kendisinden (başka birinden gelen bir talep olarak değil) gelen bir talebi "talep" olarak Allah'a ulaştırmasını istemişse; Allah O'na o talebi yaptırmışsa, bunun mânâsı: Allahû Tealâ'nın mutlaka o talebi kabul edeceğidir. İşte onlar bu açıdan, kesin olarak emin olanlardır. Allahû Tealâ: "Hidayete, onlar ermişlerdir." diyor. Teslimler açısından baktığımızda 4 teslime paralel 4 hidayet vardır.

Birinci hidayet, ruhun Allah'a teslimidir. İkinci hidayet, fizik vücudun Allah'a teslimidir. Üçüncü hidayet, nefsin Allah'a teslimidir. Dördüncü hidayet, iradenin Allah'a teslimidir. Allah'ın bize olan vasiyetinde, dördü de vardır. Dikkat edin ki! Allah tavsiye etmez, vasiyet eder. Dilediği şey, bizden istediği şey, daima bir farz olarak devreye girer. Öyleyse, îmânlarına zulüm karıştırmayanlar; en az dört hidayetin sahibi, hidayetini tamamlamış olan, bihakkın takva ile takva sahibi olanlardır. Onlar için artık îmânlarına zulüm karışması hiçbir zaman mümkün değildir. O insanların nefslerinde afetler bütün boyutlarıyla yok olduğu için, onların bu hidayet basamağının sonunda ulaştıkları yer, bir muhteşem muhteva taşır. Ama emin olmanın gerçek anlamda oluştuğu nokta; bütün bu emin olmaların ötesinde, Allah'tan yapılan talebin mutlaka gerçekleşeceği nokta; bundan sonraki takva kademesidir.

Îmâna zulüm karışmasının mümkün olmadığı, Allah'ın tasarrufunda olan kişinin emin olması halidir. Allah'tan istenen şeyi kişi istemez. Allah O'na istetir. Kendisi için veya O'ndan gelen bir talebi Allahû Tealâ başkaları için düşünebilir, o kavim için düşünebilir. Ama talebin yapılmasını isteyen, talebi yaptıran, bizatihi Allah'tır. Allah'ın yaptırdığı talep, gene Allah tarafından mutlaka yerine getirilir. Kişi sadece talebi söze çeviren bir vasıtadır. Talep Allah'a aittir. Yerine getirmek yine Allah'a aittir. Çünkü, her devirde devrin imamı Allah'ın tasarrufundadır. Kendiliğinden bir şey yapamaz, kendiliğinden bir söz söyleyemez. Burası hidayetin sonudur. Doruk noktasıdır. Burası tasarruf hidayetidir. Aklın da Allah'a teslim edildiği son teslim mahallidir. Artık kişi Allah'ın, yapılması lâzımgeleni yaptırdığı, söylenmesi lâzımgeleni söylettiği, bir hüviyet kazanır.

6/EN'ÂM-82

Bismillâhirrahmânirrahîm

İmam İskender Ali Mihr : Âmenû olan kimseler ve îmânlarını zulümle karıştırmayanlar, işte onlar (korkudan) emindirler. Ve onlar hidayete erenlerdir.
Diyanet İşleri : İman edip de imanlarına zulmü (şirki) bulaştırmayanlar var ya; işte güven onların hakkıdır. Doğru yolu bulmuş olanlar da onlardır.
Abdulbaki Gölpınarlı : İnananlar ve inançlarını haksızlıkla karıştırmayanlardır emîn olmaya hak kazananlar ve onlardır doğru yolu bulmuş olanlar.
Adem Uğur : İnanıp da imanlarına herhangi bir haksızlık bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır.
Ahmed Hulusi : İman edenler ve imanlarını zulüm (gizli şirk) ile karıştırmayanlar. . . İşte güvende olma hakkı onlarındır. . . Doğru yolu bulanlar onlardır!
Ahmet Tekin : İman edenler ve imanlarına şirk, baskı, zulüm, işkence, haksızlık, isyan ve inkâr bulaştırmayanlar, bunlara âlet olmayanlar, işte onlar güven içindedirler. Doğru, hak yolda, İslâm’da sebat edenlerdir.'
Ahmet Varol : İman edip de imanlarına zulüm karıştırmayanlar; işte güven onlaradır ve doğru yolda olanlar da onlardır.
Ali Bulaç : İman edenler ve imanlarını zulümle karıştırmayanlar, işte güvenlik onlar içindir ve onlar hidayete ermişlerdir.
Ali Fikri Yavuz : İman edip de imanlarını zulüm ve şirkle bulaştırmayanlar (var ya), işte korkudan emin olmak onların hakkıdır ve hidâyete erenler de onlardır.
Bekir Sadak : Iste guven; onlara, inanip haksizlik karistirmayanlaradir. Onlar dogru yoldadirlar. *
Celal Yıldırım : İimân edip imânlarını hiçbir haksızlıkla karıştırmayanlar var ya, işte güven onlaradır; doğru yola erişenler de onlardır.
Diyanet İşleri (eski) : İşte güven; onlara, inanıp haksızlık karıştırmayanlaradır. Onlar doğru yoldadırlar.
Diyanet Vakfi : İnanıp da imanlarına herhangi bir haksızlık bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır.
Edip Yüksel : İnananlar ve imanlarını bir zulümle bulaştırmayanlar güvenliği hakketmişlerdir ve onlar doğruyu bulmuşlardır.
Elmalılı Hamdi Yazır : İyman edib de iymanlarını bir haksızlıkla telbis etmiyen kimseler işte korkudan emîn olmak onların hakkıdır ve hidayete erenler onlardır
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : İman edip de imanlarını bir haksızlıkla karıştırmayan kimseler, işte korkudan emin olmak onların hakkıdır ve hidayete erenler de onlardır.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : İman edenler ve imanlarını zulüm ile karıştırmayanlar... İşte güven onlarındır ve doğru yolu bulanlar da onlardır.
Fizilal-il Kuran : İman edenler ve bu imanlarına zulüm karıştırmayanlar var ya, güven işte onlar içindir, doğru yolda olanlar onlardır.
Gültekin Onan : inananlar ve inançlarını zulmle karıştırmayanlar, işte güvenlik (emnü) onlar içindir ve onlar hidayete ermişlerdir.
Hasan Basri Çantay : Îman edenler, bununla beraber îmanlarını haksızlıkla da bulaşdırmayanlar, işte (ancak) onlardır ki (korkudan) emîn olmak hakkı kendilerinindir. Onlar doğru yolu bulmuş kimselerdir.
Hayrat Neşriyat : Îmân edip de îmanlarını bir zulümle (şirkle) bulaştırmayanlara gelince, işte onlar var ya, kendileri için (ebedî azab korkusundan) emîn olmak vardır ve onlar hidâyete erenlerdir.
İbni Kesir : İman edenler, imanlarını zulüm ile bulaştırmayanlar, işte onlaradır emniyet. Ve işte onlar, hidayete ermiş olanlardır.
Muhammed Esed : "İmana ermiş olan ve zulüm işleyerek imanlarını karartmayanlar, işte onlardır güven içinde olacak olanlar, çünkü doğru yolu bulanlar onlardır!" dedi.
Ömer Nasuhi Bilmen : O kimseler ki, imân etmişler ve imânlarını bir zulme bulaştırmamışlardır. İşte korkudan emin olmak onlara aittir. Ve hidâyete ermiş olanlar da onlardır.
Ömer Öngüt : İman edip de imanlarına zulüm bulaştırmayanlar var ya! İşte güven onlarındır ve doğru yolda olanlar da onlardır.
Şaban Piriş : İman edenler ve imanlarına zulüm karıştırmayanlar, işte emniyet onlar içindir, hidayette olanlar da onlardır.
Suat Yıldırım : İman edip imanlarına zulüm bulaştırmayanlar var ya, işte korkudan emin olma onların hakkıdır, doğru yolda olanlar da onlardır.
Süleyman Ateş : İnananlar ve imanlarını bir haksızlıkla bulamayanlar... İşte güven onlarındır ve doğru yolu bulanlar da onlardır.
Tefhim-ul Kuran : İman edenler ve imanlarını zulümle karıştırmayanlar, işte güvenlik onlar içindir ve onlar hidayete ermişlerdir.
Ümit Şimşek : İman eden ve imanlarına zulüm bulaştırmamış olanlar-korkudan emin olmak işte onların hakkıdır; doğru yolda olanlar da onlardır.
Yaşar Nuri Öztürk : İman edip de imanlarını herhangi bir zulümle kirletmeyenler var ya, güvende olma/güvenilir olma işte onların hakkıdır; doğruyu ve güzeli yakalayanlar da onlardır.
Kaynak : İmam İskender Ali Mihr
Tür : Diğer Tarih : 31.10.2018
[ Tüm yazılara ulaşmak için burayı tıklayınız. ]

1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 63, 64, 65, 66, 67, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 81, 82, 83, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 96, 97, 98, 99, 100, 101, 102, 103, 104, 105, 106, 107, 108, 109, 110, 111, 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 119, 120, 121, 122, 123, 124, 125, 126, 127, 128, 129, 130, 131, 132, 133, 134, 135, 136, 137, 138, 139, 140, 141, 142, 143, 144, 145, 146, 147, 148, 149, 150, 151, 152, 153, 154, 155, 156, 157, 158, 159, 160, 161, 162, 163, 164165

Sure Adına Göre Sırala

 

 

 

 

Sayfa Ziyaret Sayacı
91.518