A'RÂF-173

Anasayfa » A'RÂF Suresi » A'RÂF-173
share on facebook  tweet  share on google  print  

A'RÂF-173

"A'RÂF Suresi" için, toplam 1 sonuç arasından 1 - 1 arası sonuçlar

<<<<<7/A'RÂF-173>>>>>

Bismillâhirrahmânirrahîm

أَوْ تَقُولُواْ إِنَّمَا أَشْرَكَ آبَاؤُنَا مِن قَبْلُ وَكُنَّا ذُرِّيَّةً مِّن بَعْدِهِمْ أَفَتُهْلِكُنَا بِمَا فَعَلَ الْمُبْطِلُونَ

Ev tekûlû innemâ eşreke âbâunâ min kablu ve kunnâ zurriyyeten min ba’dihim, e fe tuhlikunâ bimâ fealel mubtilûn(mubtilûne).

Veya fakat daha önce babalarımız da şirk koştu ve biz onlardan sonraki nesiliz. Hal böyle iken bâtılla amel edenlerin yaptıklarından dolayı mı bizi helâk edeceksin?” dersiniz diye.  
1. ev : veya, yahut, yoksa
2. tekûlû : dersiniz
3. innemâ : fakat
4. eşreke : şirk koştu
5. âbâu-nâ : atalarımız, babalarımız
6. min kablu : önceden, daha önce
7. ve kun-nâ : ve biz olduk
8. zurriyyeten : bir nesil
9. min ba'di-him : onlardan sonra
10. e fe tuhliku-nâ : o zaman bizi helâk mı edeceksin
11. bimâ : sebebiyle, dolayısıyla
12. feale : yaptı
13. el mubtilûne : bâtılla amel edenler

AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm

A'raf Suresinin 172 ve 173. âyetleri bir bütünlüğü oluşturmaktadır. Allahû Tealâ, A'raf-172'de “Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?” diye soruyor. “Evet, Sen, bizim Rabbimizsin.” cevabını alıyor.

Hepimiz ezelde Allah'ı gördük ve işittik. Allahû Tealâ, bütün nebîlere vasiyet ettiğini, bütün Âdemoğullarına ezelde vasiyet etti. Orada, bizden yemin aldı, misak aldı, ahd aldı. Ruhun, vechin, nefsin ve iradenin teslimini istediğini bize vasiyet etti. Vasiyetin arkasındaki birinci sebep, kıyâmet günü, “Rabbimiz olduğundan haberdar değildik” demeyelim diye; ikinci sebep, “Biz sonraki nesiliz. Bizden evvelkiler Sana şirk koşmuşlardı. O bâtılla amel edenlerin, amelleri dolayısıyla bizi mi helâk edeceksin?” dersiniz diye. Allahû Tealâ, hepimizi birbirimizin üzerine, nefslerimizle şahit kıldı. Herkes birbirinin şahidi hüviyetinde oldu. Sonra bizleri, anne babalarımız sebebiyle bu dünyaya gönderdi.

Böyle bir dizaynda sadece Allah'ın emirleri vardır. Allah, emirlerini gönderir, bize düşen itaat etmektir. Allah'ın bütün emirleri, sadece insan adı verilen bu mahlûku mutlu etmek içindir. Allah, insanı bir tek sebeple yaratmıştır. İnsandan istediği tek şey, onun mutluluğudur. Saadet adı verilen nesneye dikkatle bakın. Mutluluk, Allah'ın bütün insanları yaratmaktan yegâne muradıdır. Kâinatta en çok sevdiği ve üzerine titrediği mahlûk olan insanın, sadece mutlu olmasını istiyor. Ve onu, mutlu olabilecek olan bir dizaynla yaratmış Allahû Tealâ. Nefsini de, ruhunu da, fizik vücudunu da Allah'a teslim etmesini istiyor ki, mutluluğu yaşayabilsin.

Başlangıçta insanın nefsiyle ruhu devamlı bir çatışma içerisindedir. Çünkü nefs %100 afetlerden, ruh da %100 hasletlerden oluşmuştur. Nefs, Allah'ın bütün emirlerini kesinlikle yapmamak, neyi yasak etmişse onları da mutlaka yapmak ister. Ruh da Allahû Tealâ'nın bütün emirlerini mutlaka gerçekleştirmek, yasak ettiği hiçbir fiili işlememek ister. Böyle bir durumda karar mercii bir tanedir ve o da akıldır. Akla; ruh ve nefsin müracaatı, kendi taleplerinin gerçekleşmesi istikametinde olacaktır. Onun için de aralarında vazgeçilmez bir kavga, bir mücâdele, bir anlaşmazlık, bir çekişme devamlı olarak var olacaktır.

İçinizde Allah'ın emirlerini yerine getirmenizi ve getirmemenizi isteyen o iki sesi hep duyarsınız. İşte bütün insanlar, iç dünyalarında nefsleriyle ruhları arasındaki kavga sebebiyle hep huzursuzdurlar. Nerede kavga varsa, kaos varsa orada huzur yoktur. Mutsuzluk vardır, huzursuzluk vardır, belirsizlik vardır. Ayrıca insanlar, akılları hangi ortamda şuur kazanmışsa, onun dizaynı içinde olurlar. Ve bu dizayn, Allah'ın emirlerinin çiğnendiği, yasaklarının serbest bırakıldığı bir ortamsa, akıl nefse devamlı yeşil ışık yakar. Her seferinde de nefsle ruh arasında mutlak bir kavga oluşur. Allah'ın yasak ettiği bir olayı, vücuda getirmesi veya emrettiğini yapmaması halinde Allahû Tealâ, fizik vücuda; ruh da nefse mutlaka azap verecektir. Bu da ayrı bir huzursuzluk sebebi olacaktır, insanoğlu için.

İşte Allah'ın emrettiği şey, sulh ve sukûna vararak insanoğlunun mutlu olmasıdır. Ruhun değişmesi söz konusu değildir. Çünkü tekâmülün son safhasında yaratılmıştır. Allah'ın bütün emirlerini mutlaka yerine getiren, yasak ettiği hiçbir fiili işlemeyen bir özelliğin sahibidir. Mutluluğun bütün vasıflarına sahiptir. Ama nefs bunun tam tersi olarak kulvara girer. Bunun için Allahû Tealâ, nefsin mutlaka tezkiyesini, mutlaka tasfiyesini emretmiştir. Nefsimizin kalbindeki bütün afetleri, zikir adı verilen bir ibadetle yok etmek mecburiyetindeyiz. Aldığımız emir bu. Neden emir? Çünkü Allahû Tealâ, bizim mutlu olmamızı istiyor. Gerçekleştirirsek mutlu oluruz. Kim daimî zikre ulaşıp da nefsindeki bütün afetleri yok ederse, o zaman nefsi de ruhun özelliklerine bürünür. Afetler bitmiştir, yerini faziletler almıştır. Bu fazıllar (fazilet müessesesi), o kişinin Allah'ın bütün emirlerini yerine getiren, yasak ettiği hiçbir fiili işlemeyen bir nefs yapısına sahip olduğunu gösterir. Allah'ın bütün emirlerine nefs de, ruh da %100 itaat eder. Bu noktadan itibaren Allah'ın yasaklarını, ruh da, nefs de asla işlemek istemez. Gene tam bir paralellik mevcuttur, sulh ve sukûn hali. İç dünyamızdaki, nefsimizle ruhumuz arasındaki kavga bitmiştir. Bu kavganın bitmesi noktasından itibaren insanlar mutlu olurlar. Bütün insanlar; nefsleri tamamen afetlerle, ruhları tamamen hasletlerle dolu olarak kulvara eşit şartlarda girerler. Bu noktada Allah'ın güzellikleri ile çirkinlikleri; Allah'ın bizlere verdiği nefsin afetleri ile ruhun hasletleri dengededir, eşit standartlardadır.

  • Ruh sadece hayrı, nefs sadece şerri ister.
  • Nefs karadır, ruh beyazdır.
  • Nefs karanlıktır, ruh aydınlıktır.

    Söz konusu hedefse; nefsin de ruh gibi aydınlanması, nurla dolması, bütün afetlerden kurtulup, hasletlerin bir benzeri olan faziletlerle donanmasıdır. O zaman Allah'ın bütün emirlerine, ikisinin (nefs ve ruh) güzel itaat ettiği, Allah'ın bütün yasaklarını ikisinin birden yapmadığı bir ortam doğacaktır. İkisi arasındaki kavga bütünüyle bitecek, tam bir sulh ve sukûn hali iç dünyamızda teessüs edecektir. Tam bir barış, sulh ve sukûn, iç dünyamızda mutluluk...

    Nefsimizin ve ruhumuzun aynı standartlara ulaşması, dış dünyamızdaki mutluluğu da vücuda getirir. Çünkü afetlerimiz artık yok olmuştur. Hiç kimseye kötü bir davranışımızın olması mümkün değildir. Hiç kimseye Allah'ın yasak ettiği bir fiili işlemeyiz, hiç kimseyi üzmeyiz. Bu durumda başka insanlara zarar vermemiz, hiçbir şekilde mümkün olmadığı için biz, başkasını rahatsız etmenin arkasından duyduğumuz huzursuzluğu, nefsimize ruhumuzun verdiği azabı, Allah'ın bize verdiği azabı yaşamayız. Kimseyi zarardide etmediğimiz için onlardan bizim intikam almamız da, onların bizden intikam alması da söz konusu değildir. Bu sebeple de mutsuz olmayız. Eğer bizden intikam alsalardı, biz de onlardan intikam almak için bir fırsat arayacaktık (nefsimizin intikam afeti mevcut olsaydı). İntikamımızı aldığımız zaman yeniden huzursuz olacaktık, yeni bir günah işlediğimiz için. Bu da mümkün değildir. Eğer biz, onlardan bu intikamı alamasak, bu sefer intikam hissi, alınamamış intikama, yani kine dönüşür ve stres başlar. Stres de huzursuzluk kaynağıdır. Bu da mümkün değildir o noktada. Öyleyse Allahû Tealâ'nın bütün emirlerinin, biz insanları mutlaka saadete ulaştırmak için vücuda getirildiğinden hepimiz emin olmalıyız.

    Bilmeliyiz ki; bizi yaratan Allah, bizi çok seviyor.

    Bilmeliyiz ki; Allah, bizden sadece ve sadece ve sadece mutlu olmamızı istiyor, bu kadar.

    Bütün emirleri, bizlere bu mutluluğu sağlamak üzeredir. Şeytansa; Allahû Tealâ'nın bize verdiği her emri, bizi sıkıntıya sokan bir emirmiş gibi gösterir. Allahû Tealâ'nın verdiği namaz, zikir, zekât emirlerinin herbirisi bize derecat kazandırmaya yarar. Kimin kazandığı dereceler, kaybettiği derecelerden fazlaysa cennete girebilenler onlardır.

    Allahû Tealâ, bizim ibadetimize ihtiyaç duymayandır. Namaz kılmamız, zekât vermemiz, zikir yapmamız Allah'a bir şey sağlamaz. Ama onları bizim için vermiştir. Eğer zikir yapmazsak, nefsimizin afetlerini yok edemeyiz. Yok edemezsek, Allah'ın dünya saadeti için gerekli olan ortamına asla ulaşamayız. Nefsimizin afetleri hep canlı durur, hep bizi günaha iter. Allah'ın emirlerini yerine getirmemek, yasaklarını çiğnemek istikametinde devamlı huzursuz eder. Ayrıca şeytanın tesir sahası içinde oluruz. İblis, başka insanlarla devamlı kavga halinde olmamızı ister ve nefsimizdeki afetler var olduğu sürece bize tesir etmek için müsait imkânın sahibidir. Afetleri sıfırladığımız zaman şeytan bizim kölemiz olur. Bize hiçbir şey yapması mümkün değildir. Allah'ın bütün emirlerini nefsimiz de, ruhumuz da yerine getirmek ister. İşte burası konunun hedef noktasıdır:

  • İç dünyada mutluluk vardır.
  • Dış dünyada mutluluk vardır.
  • Allah ile olan ilişkilerde mutluluk vardır, dört başı mamur bir mutluluk.

    1- Kesintisiz bir mutluluk.
    2- İç âleminizde, dış âleminizde ve Allah ile olan ilişkilerinizde (3 ayrı cephede birden) mutluluk.
    3- Bu mutluluğu vücuda getiren, kesintisiz bir sulh ve sukûn halidir.

    Ne kadar güzel bir idealle Allahû Tealâ, bizleri yarattığı halde sadece bu hakikatleri bilmedikleri için dünyada insanlar mutsuzdur.

    7/A'RÂF-172: Ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu birabbikum, kâlû belâ, şehidnâ, en tekûlû yevmel kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn(gâfilîne).
    Ve kıyâmet günü, gerçekten biz bundan gâfildik (gâfilleriz) dersiniz diye (dememeniz için), senin Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından onların zürriyetlerini aldığı zaman onları, nefsleri üzerine şahit tuttu. (Allahû Tealâ şöyle buyurdu): “Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?” Dediler ki: “Evet, (Sen, bizim Rabbimizsin), biz şahit olduk.”

     

 

7/A'RÂF-173

Bismillâhirrahmânirrahîm

İmam İskender Ali Mihr : Veya fakat daha önce babalarımız da şirk koştu ve biz onlardan sonraki nesiliz. Hal böyle iken bâtılla amel edenlerin yaptıklarından dolayı mı bizi helâk edeceksin?” dersiniz diye.
Diyanet İşleri : Yahut, “Bizden önce babalarımız Allah’a ortak koşmuşlar. Biz onlardan sonra gelen bir nesiliz. Şimdi batılcıların işlediği yüzünden bizi helâk mı edeceksin?” dememeniz içindir.
Abdulbaki Gölpınarlı : Yahut da ancak atalarımız şirk koştu önce ve biz onlardan sonra gelmiş bir soyuz; bizi de o boş ve asılsız işlerde bulunanların amelleri yüzünden helâk mı edeceksin gibi bir söz söylememeniz içindi.
Adem Uğur : Yahut "Daha önce babalarımız Allah'a ortak koştu, biz de onlardan sonra gelen bir nesildik (onların izinden gittik). Bâtıl işleyenlerin yüzünden bizi helâk edecek misin?" dememeniz için (böyle yaptık).
Ahmed Hulusi : Bir de "Daha önce atalarımız yalnızca müşrik olarak yaşarlardı; biz de onların devamı bir zürriyetiz (onların genetik özelliklerinin devamıyız); Hakk'ı inkâr eden atalarımız yüzünden bizi helâk mı edeceksin?" demeyesiniz (için yukarıdaki olayı açıkladık. Zira her insan İslâm fıtratı {programı} üzere yaratılır. Din anlayışı çevresinin şartlandırmasıyla başlar).
Ahmet Tekin : Yahut:
'Daha önce atalarımız ilahlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında Allah’a ortak koştu. Biz onlardan sonra gelen bir nesiliz, onların izinden gittik. Şimdi o bâtıl yoldan gidenlerin, bâtılın hâkimiyetini temin için, hakkı baskı altına alan güç ve iktidar sahiplerinin yaptıkları yüzünden bizi helâk mi edeceksin?' diyerek itiraz edememeniz içindir.
Ahmet Varol : Yahut: 'Daha önce babalarımız ortak koştular biz de onların artlarından gelen bir nesildik. Batıla çalışanların yaptıklarından dolayı bizi helak eder misin?' demeyesiniz diye.
Ali Bulaç : Ya da: "Bizden önce ancak atalarımız şirk koşmuştu, biz ise onlardan sonra gelme bir kuşağız; işleri batıl olanların yaptıklarından dolayı bizi helak mi edeceksin?" dememeniz için.
Ali Fikri Yavuz : Yahud: “-Doğrusu, atalarımız, önceden Allah’a ortak koşmuştu. Biz onlardan sonra gelen bir nesil bulunuyoruz. Şimdi o bâtıl yolu kuranların yaptıkları günahlarla bizi helâk mi edeceksin?” dersiniz. (İşte bunları dememeniz için sizi şahit tuttuk.)
Bekir Sadak : (172-17) 3 Rabbin, insanoglunun sulbunden soyunu alip devam ettirmis, onlara: «Ben sizin Rabbiniz degil miyim» demis ve buna kendilerini sahit tutmustu. Onlar da: «Evet sahidiz» demislerdi. Bu, kiyamet gunu, «Bizim bundan haberimiz yoktu» dersiniz veya «Daha once babalarimiz Allah'a ortak kosmuslardi, biz de onlardan sonra gelen bir soyuz, bizi, bosa calisanlarin yaptiklarindan oturu yok eder misin?» dersiniz diyedir.
Celal Yıldırım : Ya da «babalarımız daha önce Allah'a ortak koşmuşlardı, biz ise onlardan sonraki soy idik; haksız ve boş bir düzen kuranların yaptığından dolayı bizi helak mı ediyorsunuz?» dememeniz içindir.
Diyanet İşleri (eski) : (172-173) Rabbin, insanoğlunun sulbünden soyunu alıp devam ettirmiş, onlara: 'Ben sizin Rabbiniz değil miyim' demiş ve buna kendilerini şahit tutmuştu. Onlar da: 'Evet şahidiz' demişlerdi. Bu, kıyamet günü, 'Bizim bundan haberimiz yoktu' dersiniz veya 'Daha önce babalarımız Allah'a ortak koşmuşlardı, biz de onlardan sonra gelen bir soyuz, bizi, boşa çalışanların yaptıklarından ötürü yok eder misin?' dersiniz diyedir.
Diyanet Vakfi : Yahut «Daha önce babalarımız Allah'a ortak koştu, biz de onlardan sonra gelen bir nesildik (onların izinden gittik). Bâtıl işleyenlerin yüzünden bizi helâk edecek misin?» dememeniz için (böyle yaptık).
Edip Yüksel : Yahut, 'Atalarımız önceden ortak koştu ve biz de onlardan sonra gelen soylarıyız, bizi bidat ve hurafelere dalanlardan dolayı mı yok edeceksin,' diyemezsiniz.
Elmalılı Hamdi Yazır : Yâhud, ancak önceden atalarımız şirk koştular, biz ise onlardan sonra bir zürriyyet idik, şimdi o batılı te'sis edenlerin yaptıklarıyle bizi helâk mi edeceksin? demeyesiniz.
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Yahut, «Ancak, atalarımız şirk koştular, biz ise onlardan sonra gelen bir nesil idik; şimdi o batılı tesis edenlerin yaptıklarıyla bizi helak mı edeceksiniz?» demeyesiniz diye.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : Yahut, atalarımız daha önce şirk koşmuşlardı. Biz onlardan sonra gelen bir nesil idik, şimdi o batıl yolu tutanların yaptıkları yüzünden bizi helâk mi edeceksin, demeyesiniz diye (yapmıştık).
Fizilal-il Kuran : 'Ya da şöyle diyemeyesiniz diye; «Vaktiyle atalarımız müşrik olmuşlardı, biz onlardan sonra gelen kuşaklardık, bizi eğri yola sapanların yaptıklarından dolayı mı mahvedeceksin?»
Gültekin Onan : Ya da: "Bizden önce ancak atalarımız ortak koşmuştu, biz ise onlardan sonra gelme bir kuşağız; işleri batıl olanların yaptıklarından dolayı bizi helak mi edeceksin?" dememeniz için.
Hasan Basri Çantay : Yahud «Daha evvel ancak atalarımız (Allaha) şirk koşmuşdu. Biz de onların ardından (gelen) bir nesliz Şimdi o baatılı kuranların işlediği (günâhlar) yüzünden bizi helak mı edeceksin?» dememeniz içindi.
Hayrat Neşriyat : Veya: 'Daha önce ancak atalarımız şirk koşmuştu; (biz ise) onlardan sonra gelen bir nesil idik. Artık bâtılı (şirki, yeryüzüne) yerleştirenlerin yaptıkları yüzünden bizi helâk mı edeceksin?' demeyesiniz diye (böyle yaptık).
İbni Kesir : Veya daha önce sadece atalarımız şirk koşmuştu, biz ise onların ardından gelen bir nesiliz, bizi batıl işleyenlerin yaptıkları yüzünden helak eder misin? demeyesiniz.
Muhammed Esed : yahut: "Aslında, önce (biz değil,) atalarımızdı Allahtan başkasına tanrısal nitelikler yakıştıranlar; biz sadece onların izinden yürüyen bir kuşağız; öyleyse, batılı ihdas edenlerin işlediklerinden dolayı bizi mi helak edeceksin?" demeyesiniz.
Ömer Nasuhi Bilmen : Veya demeyesiniz ki, «Muhakkak babalarımız daha evvel şerik koşmuşlardı. Ve biz ise onlardan sonra bir zürriyet olduk. Bizi mubtıl olanların yaptıkları ile helâk mı edeceksin?»
Ömer Öngüt : Veya: “Daha önce babalarımız Allah'a şirk koştu, biz de onlardan sonra gelen nesildik. Bâtıl işleyenlerin yüzünden bizi helâk eder misin?” dememeniz içindi.
Şaban Piriş : -Bizim atalarımız önceden şirk koşmuşlar. Biz de onlardan sonra gelen bir nesiliz. Batıla düşenlerin yaptıklarından dolayı bizi helak mi edeceksin? dersiniz diye..
Suat Yıldırım : (172-173) Rabbinin Âdem evlatlarından, misak aldığını da düşünün! Rabbin onların bellerinden zürriyetlerini almış ve onların kendileri hakkında şahitliklerini isteyerek "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" buyurunca onlar da "Elbette!" diye ikrar etmişlerdi. Kıyamet günü "Bizim bundan haberimiz yoktu!" yahut: "Ne yapalım, daha önce babalarımız Allah’a şirk koştular, biz de onlardan sonra gelen bir nesil idik, şimdi o bâtılı başlatanların yaptıkları sebebiyle bizi imha mı edeceksin?" gibi bahaneler ileri sürmeyesiniz diye Allah bu ikrarı aldı.
Süleyman Ateş : Yahut: "(Ne yapalım) daha önce babalarımız (Allah'a) ortak koştu, biz de onlardan sonra gelen bir nesil old(uğumuz için öyle yapt)ık. (Gerçekleri) iptal edenlerin yaptıkları yüzünden bizi helâk mı ediyorsun?" demeyesiniz diye (sizin Rabbiniz olduğum hakkında sizleri şâhid tutmuştuk).
Tefhim-ul Kuran : Ya da: «Bizden önce ancak atalarımız şirk koşmuştu, biz ise onlardan sonra gelme bir kuşağız; işleri batıl olanların yaptıklarından dolayı bizi helak mi edeceksiniz? dememeniz için.
Ümit Şimşek : Veya 'Bizden önceki atalarımız Allah'a ortak koşmuştu; biz onların ardından gelen bir nesildik. O bâtılı işleyenlerin yaptıkları yüzünden mi bizi helâk edeceksin?' demeyesiniz.
Yaşar Nuri Öztürk : Şöyle de demeyesiniz: "Daha önce atalarımız şirke batmıştı. Biz de onların ardından gelen bir soyuz. Gerçeği çiğneyenler yüzünden bizi helak mı edeceksin?"
Kaynak : İmam İskender Ali Mihr
Tür : Diğer Tarih : 1.11.2018
[ Tüm yazılara ulaşmak için burayı tıklayınız. ]

1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 63, 64, 65, 66, 67, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 81, 82, 83, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 96, 97, 98, 99, 100, 101, 102, 103, 104, 105, 106, 107, 108, 109, 110, 111, 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 119, 120, 121, 122, 123, 124, 125, 126, 127, 128, 129, 130, 131, 132, 133, 134, 135, 136, 137, 138, 139, 140, 141, 142, 143, 144, 145, 146, 147, 148, 149, 150, 151, 152, 153, 154, 155, 156, 157, 158, 159, 160, 161, 162, 163, 164, 165, 166, 167, 168, 169, 170, 171, 172, 173, 174, 175, 176, 177, 178, 179, 180, 181, 182, 183, 184, 185, 186, 187, 188, 189, 190, 191, 192, 193, 194, 195, 196, 197, 198, 199, 200, 201, 202, 203, 204, 205206

Sure Adına Göre Sırala

 

 

 

 

Sayfa Ziyaret Sayacı
109.668