A'RÂF-146

Anasayfa » A'RÂF Suresi » A'RÂF-146
share on facebook  tweet  share on google  print  

A'RÂF-146

"A'RÂF Suresi" için, toplam 1 sonuç arasından 1 - 1 arası sonuçlar

<<<<<7/A'RÂF-146>>>>>

Bismillâhirrahmânirrahîm

سَأَصْرِفُ عَنْ آيَاتِيَ الَّذِينَ يَتَكَبَّرُونَ فِي الأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَإِن يَرَوْاْ كُلَّ آيَةٍ لاَّ يُؤْمِنُواْ بِهَا وَإِن يَرَوْاْ سَبِيلَ الرُّشْدِ لاَ يَتَّخِذُوهُ سَبِيلاً وَإِن يَرَوْاْ سَبِيلَ الْغَيِّ يَتَّخِذُوهُ سَبِيلاً ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا وَكَانُواْ عَنْهَا غَافِلِينَ

Se asrifu an âyâtiyellezîne yetekebberûne fîl ardı bi gayril hakkı ve in yerev kulle âyetin lâ yu’minu bihâ ve in yerev sebîler ruşdi lâ yettehızûhu sebîlen ve in yerev sebilel gayyi yettehızûhu sebîlâ(sebîlen), zâlike bi ennehum kezzebû bi âyâtinâ ve kânû anhâ gâfilîn(gâfilîne).

Yeryüzünde haksız yere kibirlenen kimseleri, âyetlerimizden çevireceğim. Bütün âyetleri görseler, ona inanmazlar. Eğer rüşd yolunu görseler, onu yol edinmezler. Ve gayy yolunu görseler, onu yol edinirler. Bu; onların, âyetlerimizi yalanlamaları ve ondan gâfil olmaları sebebiyledir. 
1. se-asrifu : çevireceğim, uzaklaştıracağım
2. an âyâtî : âyetlerimden
3. ellezîne : o kimseler ki
4. yetekebberûne : kibirlenirler
5. fî el ardı : yeryüzünde
6. bi gayri el hakkı : haksız yere
7. ve in : ve eğer
8. yerev : görseler
9. kulle : bütün, hepsini
10. âyetin : âyet
11. lâ yu'minu : inanmazlar
12. bi-hâ : ona
13. ve in : ve eğer
14. yerev : görseler
15. sebîle er ruşdi : irşad yolu
16. lâ yettehızû-hu : onu edinmezler
17. sebîlen : yol
18. ve in : ve eğer
19. yerev : görseler
20. sebile el gayyi : gayy yolu
21. yettehızû-hu sebîlen : onu yol edinirler
22. zâlike : işte o (bu)
23. bi enne-hum : onların, ..... olması sebebiyle
24. kezzebû : yalanladılar
25. bi âyâti-nâ : âyetlerimizi
26. ve kânû : ve oldular
27. an-hâ : ondan
28. gâfilîne : gâfiller

AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm

Bu âyet-i kerime ile Bakara Suresinin 256 ve 257. âyet-i kerimeleri arasında bir illiyet rabıtası vardır. Her ikisi de irşad ve gayy yolundan ve neticelerinden bahsetmektedir. Âyet-i kerimelerde bahsedilen insanların, amelleri boşa gitmiştir. Ne kadar amel ederlerse etsinler, amellerinin pozitif derecatı amel defterlerinde görünmez. Kaybettikleri dereceler, kazandıkları derecelerden fazladır. Kimin kaybettiği dereceler kazandığı derecelerden fazlaysa, o kişinin gideceği yer cehennemdir (Mu'minûn-103).

A'raf Suresinin 146. âyet-i kerimesi, insanların hayatta yapacakları seçimi en güzel şekilde anlatan âyetlerden bir tanesidir. Bu seçime dikkatle bakın. İrşad veya gayy yolunun seçilmesi, son derece önemlidir. İnsanlar, ya irşad yolunu seçerler; Allah'a ulaşırlar, Allah'ın dostu olurlar ya da gayy yolunu seçerler; şeytanın, tagutun dostu olurlar. Ya Allah'ın yolunu seçerek kalpleri nurla dolar, Allah'ın evliyası olurlar ya da şeytanın yolunu seçerek kalpleri kapkaranlık olur ve cehenneme giderler.

Bu muhteva içerisinde olaya baktığımız zaman irşad yoluyla gayy yolunun, birbirinden ne kadar farklı sonuçlar oluşturduğunu görüyoruz.

Kişi, irşad yolunu seçerse şükredenlerden olur. Allah'a ulaşmayı diler ve dilediği andan itibaren de cennetini kurtarmış olur. Mürşide ulaşmakla, nefs tezkiyesi başlar. Tezkiyeye ulaşmak, ruhu Allah'a ulaştırmaktır. İrşad yolunu seçenler; nefslerini tezkiye edenler, ruhlarını Allah'a ulaştıranlar, fizik vücutlarını Allah'a kul edenlerdir. Gidecekleri yer cennettir (Fecr-27, 28, 29, 30). İrşad yolunu seçenlerin ruhu, vücuttan ayrılınca gerçek bir yol başlar: Sıratı Mustakîm.

Ruhun Sıratı Mustakîm'i, ruhu Allah'a ulaştıran yolun adıdır.

Fizik vücudun Sıratı Mustakîm'i, fizik vücudu şeytana kul olmaktan kurtarıp, Allah'a kul edecek yoldur, bir kemâlât, olgunlaşma yoludur. Fizik olarak yükselten değil; fiziğin ötesi olarak, yücelten bir yoldur.

Aynı noktada başlayıp, fizik vücudun tesliminden sonra da devam eden bir başka Sıratı Mustakîm, nefsin Sıratı Mustakîm'idir. O da fizik değildir. Fiziğin ötesinde, yükselten değil, yücelten bir yoldur. Kemâlât derecelerinde olgunlaştırıp, kemâlâtın en üst noktasına ulaştırır. Nefsteki bütün afetleri yok eder.

Ve iradenin Sıratı Mustakîm'i. Nefsin kalbinin müzeyyen olmasını ifade eden, son mertebeye ulaştıran manevî, nihaî bir yoldur. Fizik ötesidir. İradeyi de Allah'a teslim etmekle noktalanır.

Bütün güzelliklerin yaşanması, irşad yolunu seçmekle mümkündür. Ya irşad yolunu seçersiniz, Allah'ın bütün güzelliklerine ulaşırsınız ya da gayy yolunu seçersiniz ve gideceğiniz yer cehennem olur.

Gayy yolunu seçmek; cehenneme gitmek, yeryüzünde haksız yere kibirle dolaşmaktır. İrşad yolunu seçip, sizi irşada ulaştıracak olana tâbî olarak, önünde tövbe etmek farzdır. İrşad yolunu kendine yol olarak benimsememek, Allah'a ulaşmayı dileme noktasından başlar. Bu insanlar, Allah'a ulaşmayı dilemezler. Onlar, bir mürşidin önünde tövbe etmeyi; mürşidi, kendilerinden daha büyük kabul etmek mecburiyetinde olmak, olarak değerlendirmektedirler. Büyüklük ölçüleri, tekebbürlerinin bir gereği olarak, kendi dizaynları içinde şekillenmiştir. Allah, Kendi ölçülerinden bahsederken, onlar da kendi ölçülerine göre büyük olduklarını söylerler.

Tâbî olmamanın neticesi; gayy yolunu "yol" olarak benimsemektir. İrşad yolunu kabul etmeyen herkes, gayy yolundadır. Herkes doğuşundan itibaren fısktadır, dalâlettedir. Hiç kimse, mürşidine ulaşana kadar dalâletten kurtulamaz. Allah, onlar hakkındaki ölçülerini veriyor:

“Onlar, âyetlerimizden gâfil olanlardır.”

“Allah'a ulaşmayı dilemezler.”

“Mürşide ulaşmazlar.”

Tâbî olmadıkları için hiçbir zaman ruhları, vücutlarından ayrılıp da Allah'a doğru yola çıkmaz. Kaldı ki bu kibirlenenler derler ki: “İnsana hayat veren ruhtur. Azrail (A.S) gelir, ruhu alır. Hiç kimsenin ruhu, hayattayken, bu sebeple Allah'a ulaşamaz.” Yani yeryüzünde ne kadar Allah'ın evliyası varsa bu insanlar, külliyyen hepsini inkâr ederler. (Evliya, "ermiş" anlamıyla ifade edilir. Ruhuyla Allah'a ermiş. Ruhunu, ölmeden evvel Allah'a erdirmiş, ulaştırmış.)

Fizik vücutlarını, ahsen hale getirerek teslim etmeleri mümkün olmaz.

Nefslerini hiçbir zaman Allah'a teslim edemeyeceklerdir.

İrşada ulaşmaları hiçbir şekilde mümkün değildir. Ama kendi ilimleri ve kibirleri icabı, kendilerini mürşid saymaktadırlar. (Kibirlenenlere gök kapıları açılmaz. A'raf-40)

Bihakkın takvaya ulaşmaları, iradelerini Allah'a teslim etmeleri de mümkün değildir.

Oysa ki;

Bütün sahâbe, ruhlarını Allah'a ulaştırmışlardır (Zumer-18).

Bütün sahâbe, fizik vücutlarını Allah'a teslim etmişlerdir.

Bütün sahâbe, nefslerini Allah'a teslim etmişlerdir.

Bütün sahâbe, irşada ulaşmışlardır.

Bütün sahâbe, iradelerini Allah'a teslim etmişlerdir.

Ve bu âyette geçen; irşad yolunu kendilerine yol edinmeyen, gayy yolunu yol edinenler, bunların hepsini inkâr edenlerdir. Ve dolayısıyla amelleri boşa gidenlerdir. Bu insanlar, kâinâtın her yerinde vardır ve fizik standartlarda üstün mevkilerdedirler (mütegallibe). Ve bu üstün mevkilerde olmaları sebebiyle, kendilerini kibirle üstün görmektedirler. Onun için Allahû Tealâ, o kibirlerinin Allah katında bir değeri olmadığını ifade için: “Haksız yere kibirle yeryüzünde yürümektedirler.” diyor.

Mürşide ulaşmadıkları için mü'min olmaları mümkün değildir. Mü'min olmayı incelemek gereğini duymadıkları gibi, inceleyenlerin, Allah'tan Öğrenen'in söylediklerini de dikkate almazlar. O zaman küfürde ve dalâlette kalmak mecburiyetindeler. Ve ne yazık ki; gidecekleri yer cehennemdir. Allah'a kul olamazlar, hep şeytana kul olmakta devam ederler. Allah'ın âyetlerinden gâfil olanlar (gaflette olanlar), Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerdir (Yunus-7,8).

Her devirde, bu insanların bir kısmı da Allah'a ulaşmayı dilemenin, mürşide ulaşıp teslim olmanın, mutlaka ruhu Allah'a ulaştırmanın farkına varırlar. O farkına vardıkları Kur'ân gerçeklerini saklamaya başlarlar. Bir kısmı bilirler. Daha evvel yaptıkları açıklamalar, sonradan öğrendikleri bu hususlara ters düştüğü için onları açıklamaktan sarfınazar ederler, bilerek gizlerler. Onlar da başkalarının vebalini alanlar olarak, Allah'ın lânetine muhatap olurlar (Bakara-159). Ve bu sebeple, her devirde büyük halk kitleleri, onların doğru söylediğini zannederler. Bu yüzden insanların çoğunun gideceği yer ne yazık ki; bu kibir sahipleri sebebiyle, cehennemdir.

2/BAKARA-256: Lâ ikrâhe fîd dîni kad tebeyyener ruşdu minel gayy(gayyi), fe men yekfur bit tâgûti ve yu’min billâhi fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, lenfisâme lehâ, vallâhu semîun alîm(alîmun).

Dînde zorlama yoktur. irşad yolu (hidayet yolu, Allah'a ulaştıran yol), gayy yolundan (dalâlet yolundan, şeytana, cehenneme ulaştıran yoldan) açıkça (ayrılıp) ortaya çıkmıştır. Artık kim tagutu (şeytanı ve şeytana ulaştıran yolu) inkâr edip de Allah'a îmân ederse (mü'min olur, Allah'a ulaştıran yolu tercih ederse), böylece o, (Allah'tan) kopması mümkün olmayan urvetul vuskaya (sağlam bir kulba, mürşidin eline) tutunmuştur. Allah Sem'î'dir, Alîm'dir.

2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).

Allah, âmenû olanların (Allah'a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.

23/MU'MİNÛN-103: Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).

Ve kimin mizanı (sevap tartıları) hafif gelirse, işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.

89/FECR-27: Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh(mutmainnetu).

Ey mutmain olan nefs!

89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).

Rabbine dön (Allah'tan) razı olarak ve Allah'ın rızasını kazanmış olarak!

89/FECR-29: Fedhulî fî ibâdî.

(Ey fizik vücut!) O zaman, (nefsini tezkiye ettiğin ve ruhunu Allah'a ulaştırdığın zaman Bana kul olursun) kullarımın arasına gir.

89/FECR-30: Vedhulî cennetî.

Ve cennetime gir.

7/A'RÂF-40: İnnellezîne kezzebû bi âyâtinâ vestekberû anhâ lâ tufettehu lehum ebvâbus semâi ve lâ yedhulûnel cennete hattâ yelicel cemelu fî semmil hiyât(hiyâti) ve kezâlike neczîl mucrimîn(mucrimîne).

Muhakkak ki âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara kibirlenenler; onlara gök kapıları açılmaz (ruhlarını hayatta iken Allah'a ulaştıramazlar). Deve (veya urgan) iğne deliğinden geçmedikçe cennete giremezler. Mücrimleri (suçluları) işte böyle cezalandırırız.

39/ZUMER-18: Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).

Onlar, sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah'ın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl'elbabtır (daimî zikrin sahipleri).

10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).

Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.

10/YÛNUS-8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).

İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).

 

7/A'RÂF-146

Bismillâhirrahmânirrahîm

İmam İskender Ali Mihr : Yeryüzünde haksız yere kibirlenen kimseleri, âyetlerimizden çevireceğim. Bütün âyetleri görseler, ona inanmazlar. Eğer rüşd yolunu görseler, onu yol edinmezler. Ve gayy yolunu görseler, onu yol edinirler. Bu; onların, âyetlerimizi yalanlamaları ve ondan gâfil olmaları sebebiyledir.
Diyanet İşleri : Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları âyetlerimden uzaklaştıracağım. (Onlar) her âyeti görseler de ona iman etmezler. Doğru yolu görseler onu yol edinmezler. Ama sapıklık yolunu görseler onu (hemen) yol edinirler. Bu, onların, âyetlerimizi yalanlamaları ve onlardan hep gafil olmaları sebebiyledir.
Abdulbaki Gölpınarlı : Yeryüzünde haksız yere ululuk satanlara âyetlerimizi idrâk ettirmeyeceğiz, zâten onlar, hangi delili görseler inanmazlar, doğru yolu görseler o yola gitmezler, fakat azgınlık yolunu gördüler mi hemen o yola gitmeye koyulurlar; bu da âyetlerimizi yalan saymalarından ve onlardan gaflet etmelerinden ileri gelir.
Adem Uğur : Yeryüzünde haksız yere böbürlenenleri âyetlerimden uzaklaştıracağım. Onlar bütün mucizeleri görseler de iman etmezler. Doğru yolu görseler onu yol edinmezler. Fakat azgınlık yolunu görürlerse, hemen ona saparlar. Bu durum, onların âyetlerimizi yalanlamalarından ve onlardan gafil olmalarından ileri gelmektedir.
Ahmed Hulusi : Haksız olarak arzda büyüklenenleri, mucizevî kuvvelerimden uzak tutacağım; çünkü onlar hangi mucizeyi görseler, ona iman etmezler! Rüşd yolunu görseler, o yola girmezler. . . Sapıklık yolunu görseler, onu yol edinirler. . . Bu, onların (hakikate) işaretlerimizi yalanlamaları ve onlardan gâfiller olmaları dolayısıyladır.
Ahmet Tekin : Yeryüzünde hak etmedikleri halde büyüklük taslayanları, serkeşlik edip zorbalığa başvuranları, Allah’ın birliğine, kudretine, kulluğa, İslâm’a giden yolu anlatan, gösteren âyetlerimizi, Kur’ân’ı anlamaktan uzak tutacağım. Onlar bütün âyetlerimizi görseler de onlara iman etmezler. Hak, doğru huzurlu ve aydınlık yolu görseler de, o yola girip gitmezler. Sonu pişmanlıkla biten, haince düşünceler içeren, helake maruz sapık yolları görseler, tutup onu yol olarak benimserler. Bütün bunlar âyetlerimizi yalanlamayı âdet edinmelerinden ve onları görmezlikten gelmelerinden kaynaklanmaktadır.
Ahmet Varol : Yeryüzünde haksız yere büyüklenenleri ayetlerimden uzaklaştıracağım. Onlar bütün ayetleri (mucizeleri) görseler de iman etmezler. Doğru yolu görseler de onu yol olarak benimsemezler. Azgınlık yolunu görürlerse onu yol olarak benimserler. Bu, ayetlerimizi yalanlamaları ve onlara karşı umursuz davranmaları yüzündendir.
Ali Bulaç : Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden engelleyeceğim. Onlar her ayeti görseler bile ona inanmazlar; dosdoğru yolu (rüşd yolunu) da görseler, yol olarak benimsemezler, azgınlık yolunu, gördüklerinde ise onu yol olarak benimserler. Bu, onların ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil olmaları dolayısıyladır.
Ali Fikri Yavuz : Yeryüzünde haksız yere kibirlenenleri, âyetlerimi anlamaktan (Kur’an’ı kabulden) çevireceğim. Onlar (büyüklenenler), her mû’cizeyi görseler de ona inanmazlar, rüşd yolunu da görseler onu kendilerine yol edinmezler. Fakat sapıklık yolunu görürlerse, onu yol edinirler. İşte böyle hareket etmeleri, âyetlerimizi yalan saymalarından ve onlardan gafil bulunmalarından dolayıdır.
Bekir Sadak : Yeryuzunde haksiz yere buyukluk taslayanlari, ayetlerimden yuz cevirtecegim. Onlar butun ayetleri gorseler yine de inanmazlar; dogru yolu gorseler, yol olarak benimsemezler; azginlik yolunu gorseler, hemen onu yol edinirler. Bu, onlarin mucizelerimizi yalan saymalari ve onlardan habersiz gorunmelerinden ileri gelir.
Celal Yıldırım : Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları âyetlerimizden çevireceğim. Onlar her âyeti (ve açık belgeyi) de görseler yine inanmazlar ona. İyilik, doğruluk ve düzenlik yolunu da görseler, onu (kendilerine) yol edinmezler; azgınlık ve sapıklık yolunu görürlerse, onu hemen (benimseyip) yol edinirler. Bu böyle, çünkü onlar âyetlerimizi yalanlamayı sanat edinmişler ve hep ondan gaflet edegelmişlerdir.
Diyanet İşleri (eski) : Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları, ayetlerimden yüz çevirteceğim. Onlar bütün ayetleri görseler yine de inanmazlar; doğru yolu görseler, yol olarak benimsemezler; azgınlık yolunu görseler, hemen onu yol edinirler. Bu, onların mucizelerimizi yalan saymaları ve onlardan habersiz görünmelerinden ileri gelir.
Diyanet Vakfi : Yeryüzünde haksız yere böbürlenenleri âyetlerimden uzaklaştıracağım. Onlar bütün mucizeleri görseler de iman etmezler. Doğru yolu görseler onu yol edinmezler. Fakat azgınlık yolunu görürlerse, hemen ona saparlar. Bu durum, onların âyetlerimizi yalanlamalarından ve onlardan gafil olmalarından ileri gelmektedir.
Edip Yüksel : Yeryüzünde haksız yere büyüklenenleri mucizelerimden çevireceğim. Her türlü mucizeyi de görseler inanmazlar. Doğru yolu görseler onu yol edinmezler. Ama azgınlık yolunu görseler onu yol edinirler. Zira onlar ayetlerimizi yalanladılar ve aldırış etmediler.
Elmalılı Hamdi Yazır : Âyetlerimden uzaklaştıracağım yer yüzünde o haksızlıkla büyüklenenleri, ki her âyeti görseler de ona iyman etmezler, rüşd yolunu görseler de onu yol tutmazlar, ve eğer sapıklık yolunu görürlerse onu yol tutarlar, öyle: çünkü onlar âyetlerimizi tekzib etmeyi âdet edinmişler ve hep onlardan gâfil olagelmişlerdir
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Yeryüzünde haksızlıkla büyüklenenleri, ayetlerimden uzaklaştıracağım. Bütün mucizeleri görseler de ona iman etmezler. Doğru yolu görseler de onu yol tutmazlar. Eğer sapıklık yolunu görürlerse onu yol edinirler. Çünkü onlar ayetlerimizi yalanlamayı adet edinmişler ve onlardan gafil olagelmişlerdir.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları, âyetlerimizi anlamaktan uzak tutacağım. Onlar ki, bütün âyetlerimizi görseler de onlara iman etmezler. Doğru yolu görseler de o yolu tutup gitmezler. Eğer sapıklık yolunu görürlerse tutar onu izlerler. Çünkü onlar âyetlerimizi inkâr etmeyi âdet edinmişler ve onlardan hep gafil olagelmişlerdir.
Fizilal-il Kuran : Dünyadaki haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden uzak düşüreceğim. Onlar görecekleri hiçbir ayete inanmazlar, eğer doğru yolu görseler de o yola girmezler, fakat sapık yolu görünce hemen ona koyulurlar. Bunun sebebi onların ayetlerimizi yalanlamaları, umursamamalarıdır.
Gültekin Onan : Yeryüzünde haksız yere büyüklenenleri ayetlerimden engelleyeceğim / çevireceğim. Onlar her türlü ayeti görseler bile inanmazlar. Dosdoğru yolu (rüşd yolunu) da görseler, yol olarak benimsemezler; azgınlık yolunu gördüklerinde ise onu yol olarak benimserler. Bu, onların ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil olmaları nedeniyledir.
Hasan Basri Çantay : Yer yüzünde haksızlıkla kibirlenenleri âyetlerim (i idrâk) den çevireceğim. Onlar her âyeti görseler ona inanmazlar, akl-ı selimin yolunu (doğru yolu) görseler de onu bir yol edinmezler. (Fakat) azgınlığın yolunu görürlerse (yol diye işte) onu edinirler! Bu, âyetlerimizi yalan saydıklarından, onlardan gaafil olmalarındandır.
Hayrat Neşriyat : Yeryüzünde haksız yere kibirlenenleri (de) âyetlerimden yakında uzaklaştıracağım. (Onlar) her mu'cizeyi görseler de (yine) ona îmân etmezler. Hem hidâyet yolunu görseler, onu yol edinmezler. Fakat azgınlığın yolunu görseler, onu (hemen kendilerine) yol edinirler. Bunun sebebi, şübhesiz onların âyetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil kimseler olmalarıdır.
İbni Kesir : Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden çevireceğim. Onlar, her ayeti görseler yine de inanmazlar. Doğru yolu görseler, onu yol edinmezler. Azgınlık yolunu görseler, hemen» onu yol edinirler. Bu, ayetlerimizi yalanlamış olmalarından ve ondan gafil bulunmalarındandır.
Muhammed Esed : Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden uzak tutacağım: çünkü onlar (hakikatin) her türlü belirtisini görseler de ona inanmazlar; ve (yine) onlar doğruluğa götüren yolu pekala görüyor olsalar bile, onu izlenecek yol olarak seçmezler; tersine, eğri yolu görseler onu hemen kendilerine yol edinirler. Ayetlerimizi yalan saymalarından ve onlara karşı ilgisiz kalmalarındandır bu.
Ömer Nasuhi Bilmen : «Yerde haksız yere tekebbür edenleri elbette âyetlerimden çevireceğim.» Ve her bir âyeti görecek olsalar ona imân etmezler. Ve eğer hidâyet yolunu görseler onu bir yol edinmezler ve eğer dalâlet yolunu görecek olsalar onu yol tutuverirler. Bu da onların âyetlerimizi yalanlamalarından ve onlardan gâfil bulunduklarından dolayıdır.
Ömer Öngüt : Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları, âyetlerimi idrâkten çevireceğim, anlamaktan mahrum edeceğim. Onlar bütün âyetleri (mucizeleri) görseler yine de iman etmezler. Doğru yolu görseler, onu yol olarak benimsemezler. Azgınlık yolunu görseler hemen onu yol edinirler. Bu böyledir. Çünkü onlar âyetlerimizi yalanlamışlar ve onları umursamaz olmuşlardır.
Şaban Piriş : Haksız yere yeryüzünde büyüklenen kimseleri ayetlerimden uzak tutacağım. Onlar her ayeti görseler bile onu yol edinmezler. Taşkınlık yolunu gördüklerinde ise hemen onu yol edinirler. İşte bu, onların ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil olmalarından dolayıdır.
Suat Yıldırım : Dünyada haksız yere büyüklük taslayanları, âyetlerimi gereği gibi anlamaktan uzaklaştırırım. O kibirlenenler her türlü mûcizeyi bile görseler yine de onlara iman etmezler. Doğru yolu görseler o yolu tutmazlar. Ama sapıklık yolunu görseler o yola girerler. Öyle! Çünkü onlar âyetlerimizi yalan saymayı âdet haline getirmiş ve onlardan gafil olagelmişlerdir.
Süleyman Ateş : Yeryüzünde haksız yere büyüklenenleri âyetlerimden uzaklaştıracağım. Onlar her âyeti görseler de yine ona inanmazlar. Doğru yolu görseler, onu yol edinmezler, ama azgınlık yolunu görseler, onu yol edinirler. Çünkü onlar, âyetlerimizi yalanladılar ve onları umursamaz oldular.
Tefhim-ul Kuran : Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden engelleyeceğim. Onlar her ayeti görseler bile ona inanmazlar; dosdoğru yolu (rüşd yolunu) da görseler, onu yol olarak benimsemezler, azgınlık yolunu, gördüklerinde, ise, onu yol olarak benimserler. Bu, onların ayetlerimizi yalan saymaları ve onlardan gafil olmaları dolayısıyladır.
Ümit Şimşek : Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları âyetlerimden uzaklaştıracağım. Zaten onlar her türlü delili görseler de iman etmezler. Doğru yolu gördüklerinde o yolu tutmaz, azgınlık yolunu gördüklerinde ise o yola giriverirler. Bu, âyetlerimizi yalanlamaları ve ondan habersiz davranmaları yüzündendir.
Yaşar Nuri Öztürk : Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden uzak tutacağım: Onlar hangi mucizeyi görseler ona inanmazlar. Doğruya varan yolu görseler, onu yol edinmezler. Ama azgınlık yolunu görseler onu yol edinirler. Bu böyledir. Çünkü onlar ayetlerimizi yalanladılar ve onlara karşı kayıtsız kaldılar.
Kaynak : İmam İskender Ali Mihr
Tür : Diğer Tarih : 1.11.2018
[ Tüm yazılara ulaşmak için burayı tıklayınız. ]

1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 63, 64, 65, 66, 67, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 81, 82, 83, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 96, 97, 98, 99, 100, 101, 102, 103, 104, 105, 106, 107, 108, 109, 110, 111, 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 119, 120, 121, 122, 123, 124, 125, 126, 127, 128, 129, 130, 131, 132, 133, 134, 135, 136, 137, 138, 139, 140, 141, 142, 143, 144, 145, 146, 147, 148, 149, 150, 151, 152, 153, 154, 155, 156, 157, 158, 159, 160, 161, 162, 163, 164, 165, 166, 167, 168, 169, 170, 171, 172, 173, 174, 175, 176, 177, 178, 179, 180, 181, 182, 183, 184, 185, 186, 187, 188, 189, 190, 191, 192, 193, 194, 195, 196, 197, 198, 199, 200, 201, 202, 203, 204, 205206

Sure Adına Göre Sırala

 

 

 

 

Sayfa Ziyaret Sayacı
109.652