TEVBE-94

Anasayfa » TEVBE Suresi » TEVBE-94
share on facebook  tweet  share on google  print  

TEVBE-94

"TEVBE Suresi" için, toplam 1 sonuç arasından 1 - 1 arası sonuçlar

<<<<<7/A'RÂF-94>>>>>

Bismillâhirrahmânirrahîm

وَمَا أَرْسَلْنَا فِي قَرْيَةٍ مِّن نَّبِيٍّ إِلاَّ أَخَذْنَا أَهْلَهَا بِالْبَأْسَاء وَالضَّرَّاء لَعَلَّهُمْ يَضَّرَّعُونَ

Ve mâ erselnâ fî karyetin min nebiyyin illâ ehaznâ ehlehâ bil be’sâi ved darrâi leallehum yaddarraûn(yaddarraûne).

Ve Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek, onun halkını darlık ve sıkıntıya uğratmadığımız ülke yoktur ki; böylece onlar yalvarıp, yakarırlar.  
1. ve mâ : ve olmadı (yok)
2. ersel-nâ : gönderdik
3. fî karyetin : bir beldeye (içine)
4. min nebiyyin : peygamberden bir peygamber
5. illâ : yalnız, ancak, ...den başka
6. ehaz-nâ : aldık, uğrattık
7. ehle-hâ : onun halkını
8. bi el be'sâi : fakirlik, sıkıntı
9. ve ed darrâi : ve darlık, zorluk, şiddet
10. lealle-hum : böylece onlar, umulur ki, belki onlar
11. yaddarraûne : yalvarıp yakarırlar

AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm

Allahû Tealâ, her kavme resûl göndermiştir. Bu resûl, nebîlerin olmadığı bir devrede yaşamışsa (devrin imamı olmadığı taktirde) kendi ülkesinden sorumludur. Nebî göndermişse; aynı zamanda ülkesinde mutlak olarak resûldür. Bütün dünyadan ve kâinattan mesuldür. Öyleyse Allahû Tealâ, hangi ülkeye peygamber göndermişse orada farklı bir dizayn vardır. Peygamber, evvelâ kendi ülkesinden, sonra bütün dünyadan, sonra kâinattan sorumludur.

Nebî, peygamberdir. Bütün kâinattan sorumlu olan bir yetkiliyi ifade eder.

Resûl, peygamber değildir. Ama peygamberlerin olmadığı devirlerde hangi resûl, devrin imamlığına seçilirse o, kendi ülkesinden, dünyadan ve kâinattan sorumludur.

Allahû Tealâ, onu 3 hedefe birden yönelik yaratmış ve görevlendirmiştir. Huzur namazının imamlığı, kâinatın en üstün noktasında, bütün kâinata hitap eden bir imamlıktır. Allah'ın peygamber gönderdiği ülkeler için bir muradı vardır. O ülkelerin insanlarının Allah'a yalvarıp yakarmalarını ister. Tazarru ve niyazda bulunmalarını ister. Dua etmelerini ister, Allah'tan talepte bulunmalarını ister.

İnsanlar ancak darlık ve yokluk olursa ellerini açıp Allah'a yalvarırlar, dua ederler. Yoksa Allah'ı unuturlar. Allah, insanlara bolluk ve bereket verdiği zaman, onlar Allah ile olan ilişkilerini zayıflatırlar. Ne yazık ki; insanoğlunun tabiatı böyledir.

Eğer bir insan, Allah'ın yolunda ilerleyip, daha çok bolluğa ve berekete muhatap olursa; Allah'a olan duasını, niyazını daha çok artırır. Allah ile çok daha sıkı bir ilişkinin içine girer. İşte Allahû Tealâ tarafından makbul olan insanlar bunlardır. Siz Allahû Tealâ'dan isterseniz, Allah size verir. Dünya malını isterseniz, dünya malını verir. Aman sakın ha, Allahû Tealâ'dan dünya malını alıp da, onun şükrünü eda etmemiş olmak durumuna düşmeyesiniz!

Allahû Tealâ, isteyene verir. İnsanlar, Allahû Tealâ'nın verdiklerini ya hayırda ya şerde olmak üzere iki şekilde kullanırlar. Allah'tan aldığı paraları şerde kullananlar için Allahû Tealâ diyor ki: “Onlar ki; Bizden dünya malını isterler, Biz onlara veririz. Ama onların ahirette bir nasibi yoktur.” İşte bunlar, Allah'ın kendilerine bol para, ni'met verdiği ya da ihsanda bulunduğu kişilerdir. Ama onu hayırda kullanamamışlardır. Onlar için hüsran, cehennem söz konusudur. Böyle yapanlar, kaybedenlerden olurlar. Onlar derler ki: “Yarabbi, bana para ver, nasıl verirsen ver, haram ver, helâl ver. Ben o paraları alıp gönlümün istediği gibi yaşamak istiyorum. Barlarda, pavyonlarda bu paraları yemek istiyorum.”

Başka bir grup da der ki: “Yarabbi bana dünyada da, ahirette de hasene ver. Ben Senden bu dünyada para istiyorum. O paranın zekâtını, birr'ini nasıl vermem lâzımgeldiğini bana göster ve beni imtihan et. Bakalım gerçekten Senin emrettiğin gibi bu ni'meti harcıyor muyum. Ben ki; Senin bana emrettiğinden daha çoğunu başka insanlara vermek için bu parayı istiyorum.” Allahû Tealâ'dan böyle bir imkâna kavuşanlar, Allah'ın imtihanına muhatap tutulurlar. Teslimiyet dereceleri de oradan belli olur. Ama kim; hem Allah'tan bol ni'met alırsa, hem de Allah'ın emrettiği hayırlarda kullanırsa işte o, Allah'ın katındaki en makbul insanlardan birisi olur. Belli olur ki; kişi onu kendi hasis menfaatleri için nefsinin istikametinde harcamak için almamıştır. Allah yolunda kullanabilmek için almıştır.

Allah yolunda hayırda kullananlar, şeytan yolunda şerde kullananlardan farklı sonuçlarla karşı karşıyadırlar. Allah kendilerine verdikçe hayırda kullananlar, daha çok hayır yaparlar. Hem alırken derecat kazandıkları için alırlar, hem de harcarken ayrıca derecat kazanırlar.

Oysa ki; şu dünyada haram para kazanarak onları nefsleri, afetleri yolunda yiyenler, hem parayı kazandıkları zaman, hem de harcarken derecat kaybederler. Onların kesin gidecekleri yer cehennemdir. Ama diğerleri, parayı Allah'ın kendilerine vermesini Allah'ın emrettiği istikamette harcayacakları vaadi ile alırlar. Onlar vaadlerini yerine getirirler ve Allah'ın sevgilileri olurlar.

Bazıları da Allah'ı aldatabileceklerini zannederler. Allah'a: “Sen bana para ver, ben onu helâl yollarda kullanacağım” derler ve haramda kullanırlar. Onlar da, Allah'ı aldatmaya teşebbüs ettikleri için tabiatıyla daha çok azap görürler. Aldatamayacakları kesindir ama böyle bir şey, Allahû Tealâ'nın katında bir sahtekârlık ifade eder.

Allahû Tealâ, içinizden geçenlerin hepsini bilir. Her yaptığınızdan haberi vardır. Hepinizle beraberdir. Allah'ı sevin, çok sevin. Allah'tan isteyin, hiç çekinmeyin! Ama Allah'ın size verdiği bolluğu ve bereketi Allah için kullanmayı hedef ittihaz edin! Mutluluğu o zaman yaşarsınız.

7/A'RÂF-94

Bismillâhirrahmânirrahîm

İmam İskender Ali Mihr : Ve Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek, onun halkını darlık ve sıkıntıya uğratmadığımız ülke yoktur ki; böylece onlar yalvarıp, yakarırlar.
Diyanet İşleri : Biz hiçbir memlekete bir peygamber göndermedik ki (karşı çıkmaktan vazgeçip) yalvarıp yakarsınlar diye ora halkını yoksulluk ve sıkıntıya uğratmış olmayalım.
Abdulbaki Gölpınarlı : Hiçbir şehre peygamber göndermedik ki oranın halkını, yola gelsinler de yalvarıp yakarsınlar diye can ve malca bir sıkıntıya, bir azâba uğratmayalım.
Adem Uğur : Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek, ora halkını, (peygambere baş kaldırdıklarından ötürü bize) yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır.
Ahmed Hulusi : Biz (hangi) bölge halkına bir Nebi irsâl ettiysek, mutlaka onun halkını (kendini beğenmişliklerinden uzaklaştırmak için) sıkıntı, hastalık ile kuşattık; belki içtenlik ve alçak gönüllülükle yönelirler (diye).
Ahmet Tekin : Biz hangi ülkeye özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere bir peygamber gönderdiysek, oranın halkını yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka yoksulluk, şiddet, hastalık ve ekonomik darboğazlarla, mallarına ve kendilerine gelen zararlarla sıktık.
Ahmet Varol : Hangi kasabaya peygamber gönderdiysek mutlaka oranın halkını, belki gönülden yalvarıp yakarırlar diye sıkıntı ve darlıkla karşı karşıya getirdik.
Ali Bulaç : Biz hangi memlekete bir peygamber gönderdiysek onun halkı yalvarıp yakarsınlar diye, mutlaka onları dayanılmaz bir zorluk (yoksulluk) ve sıkıntıyla yakalayıvermişiz.
Ali Fikri Yavuz : Biz herhangi bir memlekete bir peygamber gönderdikse, önce halkını (peygamberlerini tanımadıklarından) şiddet ve zaruretle sıkmışız ki, yalvarıp yakarsınlar.
Bekir Sadak : Biz hangi kasabaya bir peygamber gonderdikse, ora halkini, yalvarip yakarsinlar diye, darlik ve sikintiya ugratmisizdir.
Celal Yıldırım : Hangi memlekete bir peygamber gönderdiysek mutlaka oranın halkını, yalvarıp yakarsınlar (gafletten uyansınlar) diye bir takım sıkıntı, darlık ve şiddete (tâbi) tutup (hırpalamışızdır).
Diyanet İşleri (eski) : Biz hangi kente (ülkeye) bir peygamber gönderdikse, ora halkını, yalvarıp yakarsınlar diye, darlık ve sıkıntıya uğratmışızdır.
Diyanet Vakfi : Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek, ora halkını, (peygambere baş kaldırdıklarından ötürü bize) yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır.
Edip Yüksel : Her ne zaman bir ülkeye bir peygamber gönderdiysek, yalvarsınlar diye halkını darlık ve sıkıntıya uğrattık.
Elmalılı Hamdi Yazır : Biz hangi memlekete bir Peygamber gönderdikse iptida ahâlisini şiddet ve zaruretle sıkmışızdır ki niyaza düşsünler
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek önce halkını sıkıntı ve darlıkla sıkmışızdır ki, yalvarıp yakarsınlar.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek, onun halkını yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır.
Fizilal-il Kuran : Peygamber gönderdiğimiz her ülkenin halkını, ola ki, bize yalvarırlar diye, mutlaka sıkıntılara ve belalara uğrattık.
Gültekin Onan : Biz hangi memlekete bir peygamber gönderdiysek onun ehli (halkı) yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka onları dayanılmaz bir zorluk (yoksulluk) ve sıkıntıyla yakalayıvermişiz.
Hasan Basri Çantay : Biz hangi memlekete bir peygamber gönderdi isek onun halkını (peygamberlerini tanımamaları yüzünden) yalvarıb yakarsınlar diye mutlakaa fakirlikle, şiddetle, hastalıkla (sıkıb) yakaladık.
Hayrat Neşriyat : İşte (biz) hangi şehre bir peygamber gönderdiysek, mutlaka oranın halkını sıkıntılar ve hastalıklarla yakaladık; tâ ki yalvarsınlar (ve îmâna gelsinler).
İbni Kesir : Biz, hangi kasabaya bir peygamber gönderdiysek; yalvarıp yakarsınlar diye, ora halkını mutlaka darlık ve sıkıntıya uğratmışızdır.
Muhammed Esed : BİZ hiçbir topluma peygamber göndermemişizdir ki belki kibirlerinden sıyrılırlar diye onları darlıkla, sıkıntıyla denemiş olmayalım.
Ömer Nasuhi Bilmen : Bir memlekete bir peygamber göndermedik ki, illâ onun ahalisini fakr ile ve hastalık ile yakaladık. Tâ ki yalvarıp yakarsınlar.
Ömer Öngüt : Biz hangi memlekete bir peygamber gönderdikse oranın halkını yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır.
Şaban Piriş : Biz, hangi ülkeye bir nebi göndermişsek, halkını yalvarıp yakarmaları için darlık ve meşakkate düşürdük.
Suat Yıldırım : Biz hangi ülkeye peygamber gönderdiysek, (mutlaka ilkin oranın halkını, gafletten uyarsın,) Allah’a yönelip yalvarsınlar diye yoksulluğa, hastalık ve musîbetlere duçar ederiz.
Süleyman Ateş : Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek, onun halkını -yalvarıp yakarsınlar diye- mutlaka yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır.
Tefhim-ul Kuran : Biz hangi memlekete bir peygamber gönderdiysek onun halkı yalvarıp yakarsınlar diye, mutlaka onları dayanılmaz bir zorluk (yoksulluk) ve sıkıntıyla yakalayıvermişiz.
Ümit Şimşek : Biz hangi beldeye bir peygamber gönderdiysek, oranın halkını, olur ki yalvarırlar diye darlıklara ve zorluklara uğrattık.
Yaşar Nuri Öztürk : Biz bir ülkeye bir peygamber gönderdiğimizde, onun halkını zorluk ve darlıkla mutlaka sıktık ki, sığınıp yakarsınlar.
Kaynak : İmam İskender Ali Mihr
Tür : Diğer Tarih : 4.11.2018
[ Tüm yazılara ulaşmak için burayı tıklayınız. ]

1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 63, 64, 65, 66, 67, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 81, 82, 83, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 96, 97, 98, 99, 100, 101, 102, 103, 104, 105, 106, 107, 108, 109, 110, 111, 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 119, 120, 121, 122, 123, 124, 125, 126, 127, 128129

Sure Adına Göre Sırala

 

 

 

 

Sayfa Ziyaret Sayacı
70.229