Kütahya Osmanlı Kültürünü Yayma ve Yaşatma Derneği okyay derneği

TASAVVUF NEDİR? NE DEĞİLDİR?

Anasayfa » Tasavvuf Konuları » TASAVVUF NEDİR? NE DEĞİLDİR?
share on facebook  tweet  share on google  print  

TASAVVUF NEDİR? NE DEĞİLDİR?

"Tasavvuf Konuları" için, toplam 1 sonuç arasından 1 - 1 arası sonuçlar
TASAVVUF

ALLAH’IN BU ÖĞRETİSİNİ, KÖTÜYE KULLANANLAR.

TASAVVUF NEDİR? NE DEĞİLDİR?

Ülkemiz 15 Temmuz 2016 tarihinde büyük bir travma geçirdi. Diyanet’ten yetişme bir din görevlisi organize ettiği grubu ile devleti ele geçirmeye kalktı. Adamlarını devlete sızdırarak önemli birçok kurumu ele geçirmiş. Kendisine inanan kişileri devlet ve toplum zararına kullanıp, takiyyeci tavrı ile Allah’ın emir ve yasaklarını sulandırmış. İslam inancına aykırı faaliyetler yaptırmış. Dış güçlerin maşası olmuş. Devlet büyüklerinin özel hayatlarını gizlice kayıt ederek, tehdit için kullanılmış. Batının talebi ve onların desteği ile  ülke yönetimini ele geçirmeğe çalıştığı çok açık. Birçok masum kamu görevlisi ve ülkesine sahip çıkan insanlarımızın hayatlarını kaybetmelerine, yaralanmalarına sebep oldular. Allah’ın adını kullanarak, samimi insanlar devlet ve topluma ihanet için kullanılmış.

Devletimiz şimdi haklı olarak, bu hainleri kamu kurumlarından temizlemeye çalışıyor. Takiyyeci bir cemaat, oldukları için masumlar ile bilinçli hainlerin ayrılması zor oluyor. Bu ihanet çetesine iyi niyet ile katılan masumların zarar görmemesi için alınan tedbirlere rağmen, ihanete katılmayan masumlar da zarar görüyor. Ülkemiz böyle bir ihanet çetesi ile boğuşurken, şimdi bir de, Adnan hocacılar pisliği çıktı. Bu grup da, dini duyguları istismar ederek, arayış içindeki zengin ve yakışıklı gençleri kullanarak, genç kızlarımızı ahlaksız emellerine alet etmişler. Basından öğrendiğimiz kadarı ile bunlar da dış güçlerin aleti olarak, devlet aleyhine faaliyetlerde bulunmuş.

Bu grup, genç insanlarımızın şehevi duygularınıi kötüye kullanıp, yakışıklı erkek ve güzel kızlarımızı birlerine karşı tahrik ederek, dini değerlerimizi sulandırdıkları tahmin ediliyordu. Ancak demokratik ortamda kişisel özgürlüklere saygı gösterilmesi yüzünden, küçük bir grup olmalarına rağmen, etkili olmaya başlamışlar. Bu grubun faaliyetlerinden zarar gören kişilerin müracaatları üzerine, devletimiz bu grup üyelerini de göz alına almaya, bunların faaliyetleri hakkında işlem yapılmaya başlandı. Bu iki grubun din adına faaliyet gösteren cemaatler olmalarına çok üzülüyorum. Dini kuralların kötüye kullanılması insana acı veriyor. Bu sebeple, din düşmanları inancını yaşayan vatandaşlarımızın inanç özgürlüklerinin engellenmesi için zehir kusan dillerini uzatmaya başladılar. Bu yüzden İslam’da cemaat faaliyetleri hakkında bildiklerimi okuyucularımızla paylaşmak istiyorum.

Hz. Âdem atamızdan bu yana, bütün inanç gruplarında cemaat faaliyetleri olmuştur. Bu gün de vardır. Hıristiyan ve Musevi inancında bunlara sufi denir. Museviler için Sebataistler grubunu örnek verebilirim. 1650 yıllarında Yahudi asıllı bir Osmanlı vatandaşı Musevilerin kurtarıcısı olduğu iddiası ile ortaya çıkıyor. Museviler kendisini Sultana şikâyet ediyor. Sonra inkâr ediyor.  Çağımızda hâlâ kendisine inanan Yahudilerin olduğu biliniyor.

Bunun gibi İslam’da da, Allah’a daha yakîn olma, onun emir ve yasaklarına teslim olma, bu şekilde dünya ve ahirette mutluluğu yakalama iddiasında olan Müslümanlar olmuştur. Bu gün de vardır. Hz. Peygamber, tabiin ve tebe-i tabiinden sonraki dönemlerde yaşayan Şah-ı Nakşi Bendi, Abdükkadir Geylâni, Kenan Rufai gibi Allah dostları bu cemaatlerin kurucularıdır. Hz. Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş ve Hacı Bayram-ı veli gibi evliyalar da onların takipçileridir. Çağımızda da bu tasavvuf öğretilerini yaşayan, bu şekilde dünya mutluluğunu yakalayan insanlarımız vardır. İslam’da böyle cemaatlere cevaz var mıdır? Sorusuna cevaplamaya çalışalım.

Arapça, Tarik yol demektir. Tarikat da yollar anlamındadır. Allah’a yakîn olmayı sağlayan birden fazla yollar var. İnsanlar kendi meşrebine uygun yolu seçer. Aslında bu yolların tayin ve tesbiti Allah’a aittir. Bu konuyu Allah’ın ayetleri ile açıklasak daha iyi olur.  Kutsal kitabımızdan birkaç ayet verelim.

20/TÂHÂ-123: Kâlehbitâ minhâ cemîan ba’dukum li ba’dın aduvv(aduvvun), fe immâ ye’tiyennekum minnî huden fe menittebea hudâye fe lâ yadıllu ve lâ yeşkâ.

“(Allahû Tealâ şöyle) dedi: “İkiniz oradan (aşağı) inin! Hepiniz (şeytan ve siz), birbirinize düşman olarak. Bundan sonra Benden size mutlaka hidayet gelecek. O zaman kim hidayetime tâbî olursa artık o, dalâlette kalmaz ve şâkî olmaz.”

72/CİNN-14: Ve ennâ minnel muslimûne ve minnel kâsitûn(kâsitûne), fe men esleme fe ulâike teharrev reşedâ. 

“Ve gerçekten bizden, (Allah'a) teslim olanlar da var ve bizden kasitun (kalpleri kasiyet bağlamış) olanlar da var. Artık kim (Allah'a) teslim olmuşsa işte onlar, irşad olmayı (nefsin ve iradenin teslimini) arayanlardır (dileyenlerdir).”

16/NAHL-9: Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn.

“Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm'e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah'ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.”

Yukarıda görüldüğü gibi Allah, “Benden size hidayet gelecek.” diyor. Ayetin devamında da, kim hidayetime tabi olursa dalâletten kurtulur. Diyor. Yani, Allah’ın hidayetçisine tabi olmak. Allah’ın emridir. İkinci ayette de, “Teslim olanlar İrşat olmayı arayanlardır.” Bu ifadelere göre irşat makamını aramak farzdır. Allah’ın emridir. Kimse başkaların telkin ve teklifleri ile irşat makamını bulamaz. Başka birinin irşat makamı, sizin için uygun olmayabilir. Yunus Emre, önce Haci Bektaş-i Veliye gidiyor. O mübarek büyük bir evliya olmasına rağmen, hemen kabul etmeyip, kendisini Taptuk Emre’ye yönlendiriyor. Yukarıdaki üçüncü ayete göre, irşat makamının tayin ve tespiti Allah’a aittir. Deniliyor. Ayetin devamında “Ondan sapanlar da vardır.” Şeklinde Müslümanlar uyarılıyor.

Görüldüğü gibi Allah her konuyu kitabında anlatmış. Allah’a sormadan başkaların telkin ve teşviki ile irşat makamını ararsan, maddiyat ve dünya saltanatı peşinde koşan bir sapığın peşine takılabilirsin. Dünya ve ahiret mutluluğunu yakalayacağım diye düşünürken, dünya ve ahiretini perişan edebilir. Kendini ve seni seven yakınlarını üzebilirsin. Yetmez, bir de topluma yanlış mesaj vererek, arayış içinde olan masumların başını yakarsın. Allah’tan nasıl sorulur. Diyenleri duyar gibiyim. Bunu aşağıdaki ayetleri inceledikten sonra izah edelim.

Bu konuda kur’ânı kerimde pek çok ayet var.  Fazla ayet verip, kimsenin aklını karıştırmak istemiyorum. İsteyenler kutsal kitabımızda bulabilir. Hz. Peygamberimiz zamanında böyle bir şeyler yoktu.  “Bunlar sonradan çıkan yanlış öğretilerdir.” Diye düşünen insanlarımızı tatmin etmek için çok kısa bazı ayrıntıları verelim.

İslam Arapça “slm” kökünden gelir. Sulh sükûn demektir. Bu fiilin başına Arapça “Elif” harfi geldiğinde, İslam olur. Türkçe teslim demektir. Fiilin başına “mim” harfi geldiğinde “Müslim”  olur. Terslim olmak manasına gelir. Müslüman, teslim olan kişi,  Müslimun da teslim olanlar, çoğul manasınadır. Görüldüğü gibi, İslam Allah’a teslim olmaktır. Allah bütün kullarının dünya mutlu olmalarını istiyor. Ahirette de onları cennetine almak diler. Fakat insanlar, hangi davranışın hayır ve hangi davranışın yanlış olduğunu bilmiyor. Onun için bir rehbere ihtiyaç var.

2/BAKARA-216: Kutibe aleykumul kitâlu ve huve kurhun lekum, ve asâ en tekrehû şey’en ve huve hayrun lekum, ve asâ en tuhıbbû şey’en ve huve şerrun lekum vallâhu ya’lemu ve entum lâ ta’lemûn

“Savaş, o sizin için kerih olsa da (hoşunuza gitmese de) üzerinize farz kılındı. Ve hoşlanmayacağınız bir şey olur ki, o sizin için bir hayırdır. Ve seveceğiniz bir şey olur ki, o sizin için bir şerdir. Ve (bütün bunları) Allah bilir, siz bilmezsiniz. “

Ayetlerin ruhunu, içeriğini, yani muhtevasını, Hz. Peygamberimiz, Cebrail (A.S)’dan öğrenmiş. Sahabe Hz. Peygamberimizden, sonraki nesiller Hz. Peygambere tabi olan sahabe ’den ve daha sonraki nesiller de tabiine tabi olan, tebe-i tabiinden bu gerçekleri öğrenmiş ve tatbik etmişler. Böylece dünya mutluluğunu yakalayıp, tüm zamanlara örnek olarak saadet asrını meydana getirmişler. Bu tabiiyet zinciri çağımıza kadar ulaşmış. Çağımızda da, insanları Allah’a çağıran böylece toplum fertlerinin mutluluğuna vesile olan Allah dostları, tüm ülkelerde vardır. Allah’ın yukarıdaki ayette işaret ettiği gibi, bu öğretim metodunu kötüye kullanan kişiler, her dönem ve mekânlarda olmuş. Çağımızda da oluyor.  Onun için Allah “Sebillerin tayin ve tespiti Allah’a aittir.” Demiştir.

Allah ile diyalog kurulması, yani gerçeklerin bizzat kendisinden öğrenilmesi konusu için, biraz ayrıntıya girilmesi gerekiyor. Çağımızda insanlarımız uzun detaylara girilen yazılara pek itibar etmez. Onun için bu konuyu, bu gün kısaca açıklayıp, ayrıntısını müteakip yazımıza bırakalım. Hz. Peygamberimiz döneminde de sahabe bu konuyu Allah’ın resulünden öğrenmek istemiş. Hz. Peygamberimiz de kendilerine Hacet namazını tavsiye etmişler.

Hacet namazı bilinmeyen bir konuyu Allah’tan sormak için kılınır. Perşembe’yi Cumaya bağlayan gece aile fertleri yattıktan sonra, gusül abdesti alınacak. Sonra kimse ile konuşmadan dört rekât namaz kılınacak. Bu namazın ilk rekâtında,  Fatiha’dan sonra, zammı sure olarak, üç adet ayetel Kürsi okunacak. İkinci rekâtta Fatiha’dan sonra kur’ânın son üç sureleri olan, İhlas, Felak ve Nas sureleri okunacak. Tahiyyat’tan sonra üç ve dördüncü rekâtlarda da, ikinci rekat gibi sureler okunacak. Dört rekât bittikten sonra, Allah’tan kendimiz için görevlendirilen kur’ân öğretmenimize tabi olmak üzere, kim olduğu sorularak, yatağa yatılacak. Sağ kulağımızı yastığa koyduğumuzda kalbimizin atışlarını duyarız. Bu sesin temposuna uygun olarak “ALLAH” zikri ile uyumaya çalışacağız.

Sevgili okuyucularımız, İslam’da sıradan insanların Allah’tan bir şey sormak istediklerinde uygulanan metot budur. Bundan başka, bir de istihare namazı diye bir usulü, Hz. Peygamberimiz sahabesine anlatmış. Fakat biz bir şeyi sadece sormak ile kalmayıp, ulaşıp tabi olmayı niyet ettiğimiz için hacet namazını anlatmaya çalıştık. Bu namazı Allah’ı imtihan eder gibi değil, samimiyet ile kıldığımız takdirde Allah mutlaka müracaatımıza cevap verecek. Bize rüyamızda ne yapmamız gerektiğini bildirecektir. Samimiyetle kılınan İlk namazda bir şey görülmez ise, bunun en az üç defa tekrar edilmesi gerekir. Konunun ayrıntısını müteakip yazımızda anlatmak üzere, hoşçakalın.

22.7.2018

lutfitumturk@hotmail.com                                                                                                       Lütfi TÜMTÜRK

Kaynak : ALLAH’IN BU ÖĞRETİSİNİ, KÖTÜYE KULLANANLAR.
Tür : Diğer Tarih : 28.07.2018
[ Tüm yazılara ulaşmak için burayı tıklayınız. ]
Sayfa Ziyaret Sayacı
31.751