Kütahya Osmanlı Kültürünü Yayma ve Yaşatma Derneği okyay derneği

İslam’da Amaç ve Araçlar (Vasıta ve Hedef)

Anasayfa » Tasavvuf Konuları » İslam’da Amaç ve Araçlar (Vasıta ve Hedef)
share on facebook  tweet  share on google  print  

İslam’da Amaç ve Araçlar (Vasıta ve Hedef)

"Tasavvuf Konuları" için, toplam 1 sonuç arasından 1 - 1 arası sonuçlar
İslam’da

İslam’da Amaç ve Araçlar.

(Vasıta ve Hedef)

İslam’da bazı zaman ve mekânlar emsallerinde daha değerlidir. Örneğin Mescid-i Aksa, Mescid-i Nebevi ve Mescid-i Haram’da yapılan ibadetler diğer mekânlarında yapılanlardan daha değerli olduğu bilinir. Zamanlar için de, seher vakti, Cuma günü, kandil geceleri ve Ramazan ayını sayabiliriz.  İşte böyle bir ramazan ayına daha hamd olsun kavuştuk. Birçok İslam ülkelerinde sürtüşme ve çatışmalar yüzünden milyonlarca Müslüman çadırlarda çile dolduruyor. Onlar böyle bir ızdırap içinde iken kutsal ramazan sevincini yaşayamıyoruz.

Bu zilleti yaşanmasının nedeni Kur’ân-ın terk edilmesi, İslam’ın gereği gibi yaşanmaması olduğunu düşünüyorum. Onun için Allah İslam düşmanlarının içimize fitne salmalarına izin veriyor. Bu yüzden Irak, Suriye, Yemen, Libya, Afganistan ve Pakistan’da halk birbirini kırıyor. Bağnaz, gayri Müslim dini gruplar da Müslümanlara zulmediyor. Herkes huzursuz ve tedirgin, böyle bir ortamda da ramazana giriyoruz.

Yüce rabbimiz, bu mübarek günler yüzü suyu hürmetine, zulüm altında ibadetlerini yaşamaya çalışan mazlumların duasını kabul etsin. Müslümanlara gerçekleri gören basiret, idrak ve merhamet versin. Mazlum halklarımızın günahlarını af etsin. Onlara birlik beraberlik, fitnelere karşı mukavemet ve sabır ihsan etsin. İnananların çilesini doldursun. Yeniden İslam’a sarılıp, örnek toplumlar meydan getirmelerini nasip etsin.

Sömürgeci batı, kontrol edemediği ülkemizin de kaos ile boğuşması için her şeyi yapıyor. Yerel seçimlerin üzerinden bir ay geçmesine rağmen hâlâ ihtilaflar bitmedi.  ABD ve batı İran ve Venezuela’ya yaptıklarını bize uygulamaya çalışıyor. Ülkemiz ekonomik olarak çökertilmek isteniyor. Bu savaşta Fakir ve Fukara eziliyor. Allah sonumuz hayırlara tebdil etsin. İşimiz Allah’a kaldı. Yüce rabbimiz Evliyalar yatağı ülkemizi korusun. Siyasilerimize basiret, insanlarımıza hidayet nasip etsin. İslam toplumların Türkiye ümidini söndürmesin.

Bu giriş ve temennilerden sonra İslam’da Hedef nedir. Bu hedefe ulaşmak için hangi araç ve vasıtalar kullanılır. Konusuna gelmek istiyorum. İslam’da hedef insanların huzur ve mutluluğudur. Yüce rabbimiz kendisine inanan kullarının, Dünya’da mutlu olmalarını ve ahiret’te de cennetine almak istiyor. Bunun için,  Hanif dininin temeli olan Vahdet tevhit ve teslimlerin yaşanması gerekiyor. Vahdet konusunda pek problem yok. Müminlerin birliğine gelince, bu sağlanamıyor. Teslimler ise unutulmuş. Böyle bir İslam yaşanıyor.  Allah’ın tüm emir ve yasakları müminleri bu hedefe ulaştırmak içindir. Allah, hiç bir şeye muhtaç değildir. Bazı gafil din görevlilerin dediği gibi, bizim ibadetlerimize ihtiyacı yok. İbadetler kendi ihtiyacımız için, bizi mutluluğa ulaştırmak içindir.

Âdem atamızın cennete yasaklanan meyveyi yemesine sebep olan İblis, bizim de mutluluğumuzu engellemek istiyor. Bunun için nefsimizi kullanıyor. Onun için nefis tezkiyesi emredilmiş. Bunu başaranlar, Allah’ın yardımını hak ediyor. Onun yardım ve ihsanları ile dünyada mutlu oluyor. Ahiretini de kurtarıyor. Hz. Peygamberimiz ve sahabesi İslam’ı bu şekilde yaşayarak Saadet asrını meydana getirmiş. Atalarımız da örnek toplum oluşturmuş.

Bunun için ilk yapılacak şey samimiyetle,Allah’a yönelip, dünya hayatında ruhen ona ulaşmayı dilemekten ibarettir. O zaman Allah’ın yardımı geliyor. Yüce rabbimiz kendisine yönelen kulunun elinden tutup bir hidayetçi dostuna ulaştırıyor. Bu Allah dostu, kendisine tabi olan kişiye, Allah’ın emir ve yasaklarının uygulanmasını tavsiye ediyor. Kişi, hidayetçinin himmeti ve Allah’ın yardımı ile gerçekleri görüp idrak etmeye başlıyor. Allah’ın dostlarına karşı sevgisi artıyor. İbadetlerinden zevk almaya başlıyor. Bu ibadetler ile nefs tezkiyesi başlıyor.

3/ÂLİ İMRÂN-164: Le kad mennallâhu alel mu’minîne iz bease fîhim resûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn

“Andolsun ki Allah, mü'minlerin (başlarının) üzerine (devrin imamının ruhu) bir ni'met olmak üzere (onların aralarında, kendi kavminin içinde) kendilerinden bir resûl beas eder. Onlara O'nun (Allah'ın) âyetlerini tilâvet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (Allah'a ulaşmayı dilemeden evvel) onlar gerçekten açık bir dalâlet içinde idiler.”

Allah dostları talebelerine (Çağımızda terk edildiği için, fonksiyonu pek bilinmeyen) zikri tavsiye eder. Bu zikir yapılınca Allah’tan gelen nurlar nefsimizi aydınlatır, tezkiye eder. Nefisimiz afetlerinden arındığı oranda dünya mutluluğu yaşanır. Bu güzelliği yaşayan toplumlarda sürtüşme olmaz. İslam’ın hedefi olan tevhit yaşanır. Böyle bir toplumda yaşayan Müslümanlar Allah’ın yardımı ile bolluk ve bereket içinde mutlu olur. Ahiret’te de Cenneti hak eder. Kişinin bu güzellikleri yaşamasının sebebi Allah’a yönelip, Ona ulaşmayı dilemesidir. Allah, çok sevdiği kullarına sadece basit bir talep karşılığı, dünya ve ahiret mutluluğunu hediye ediyor. Ahiret’te de onlar için hazırladığı cennetine alıyor. İslam’da mutluluğa ulaşmak bu kadar kolay, Şeytan bunu unutturmayı başarmış.

İslam Arapça “slm” kökünden gelir. Türkçe, Barış, sulh sükun demektir. Bu fiilin başına Arapça elif harfi geldiğinde İslam olur. Türkçe teslim demektir. Fiilin başına Arapça “mim” geldiğimde, Müslim olur. Türkçe teslim olmak. Demektir. Müslüman teslim olan kişi ve Müslimun da teslim olanlar (Çoğul) manasına gelir. İslam teslim dinidir. Allah’a ve onun emir ve yasaklarına teslim olmak. Teslim olan kişi Allah’ın yardımını hak eder. Onun yardımı ile dünya ve ahiret mutluluğu yaşanır. İşte, İslam budur. Sevgidir. Kolaylıktır. Mutluluktur.

39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn.

“Ve Rabbinize (Allah'a) yönelin (ruhunuzu Allah'a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O'na (Allah'a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah'a teslim edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.”

42/ŞÛRÂ-47: İstecîbû li rabbikum min kabli en ye’tiye yevmun lâ meredde lehu minallâh(minallâhi), mâ lekum min melcein yevme izin ve mâ lekum min nekîr (nekîrin).

“Rabbinize icabet edin (Allah'a ulaşmayı dileyin), “Allah tarafından geri döndürülmeyecek olan günün gelmesinden önce. İzin günü, sizin için bir sığınak yoktur. Ve sizin için bir inkâr yoktur (yaptıklarınızı inkâr edemezsiniz).”

10/YÛNUS-25: Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm (mustekîmin). “

Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zat'ına ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.”

Ayetlerde görüldüğü gibi Allah kullarının serbest iradesine çok önem veriyor.  Kulların özgür iradeleri ile kendisine yönelmelerini istiyor. Bunun sağlığımızda, dünya hayatında olması gerekiyor. Bundan sonrası Allah’ın yardımı ile gerçekleşiyor. Yurdumuzun her yerinde olan evliyalara, erenler denilmesinin sebebi budur. Onlar Allah’a ulaşmayı dilemiş. Erenlerden olmuşlar. Bunun için bir Allah dostuna tabi olup onun tavsiyesine uygun olarak zikir yapmışlar. Nefisleri tezkiye olmuş. Şimdi,  Zikrin fonksiyonu hakkında bir kaç ayet inceleyelim.

73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ (tebtîlen).

“Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O'na ulaş.”

4/NİSÂ-103: Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alel mu’minîne kitâben mevkûtâ (mevkûten).

“Böylece namazı bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken (yatarken), (devamlı) Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuz zaman, namazı erkânıyla kılın. Muhakkak ki namaz, mü'minlerin üzerine, "vakitleri belirlenmiş bir farz" olmuştur.”

29/ANKEBÛT-45: Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salât(salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn (tasneûne).

“Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salâtı ikâme et (namazı kıl). Muhakkak ki salât (namaz), fuhuştan ve münkerden nehyeder (men eder). Ve Allah'ı zikretmek mutlaka en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir.”

Görüldüğü gibi zikir çok önemli. İslam’ın şartları gibi, bizi hedef ulaştıran araç-vasıta ‘dır. Çağımızda İslam’ın temel hedefleri terk edilmiş.  Araçlar, hedefin yerine almış. Bu yüzden Allah’ın yardımı alınamıyor. Müslüman toplumlar yerlerde sürünüyor. Yer altı ve üstü zenginliklerine rağmen batının yardımına muhtaç hale gelmişler.

5/MÂİDE-105: Yâ eyyuhellezîne âmenû aleykum enfusekum, lâ yadurrukum men dalle izehtedeytum ilâllâhi merciukum cemîân fe yunebbiukum bimâ kuntum ta’melûn (ta’melûne).

“Ey âmenû olanlar! Nefsleriniz, üzerinizedir (nefsinizin sorumluluğu üzerinize borçtur). Siz hidayette iseniz, dalâletteki bir kimse size bir zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah'adır. O zaman yapmış olduğunuz şeyleri size haber verecek.”

Yukarıdaki ayet’te nefis tezkiyesi yaparsanız, dalâletteki kişiler size zarar veremez deniliyor. Tezkiye unutulduğu için Allah’ın yardımı alınamıyor. Bu zillet yaşanıyor.  Yüce rabbimizin mübarek ramazan ayında Müslümanlara basiret versin. Bu duygular ile tüm İslam âleminin ramazanlarını kutlar, İnsanlarımızın kurtuluşuna ve hidayetine vesile olmasını dilerim.

5 Mayıs 2019

lutfitumturk@hotmail.com                                                                                 Lütfi TÜMTÜRK

Kaynak : Lütfi TÜMTÜRK
Tür : Diğer Tarih : 5.05.2019
[ Tüm yazılara ulaşmak için burayı tıklayınız. ]
Sayfa Ziyaret Sayacı
30.903