Kütahya Osmanlı Kültürünü Yayma ve Yaşatma Derneği okyay derneği

Kurtlar Sofrasında Ezilen Türk ve Müslümanlar

Anasayfa » Güncel Olayların Yorumları » Kurtlar Sofrasında Ezilen Türk ve Müslümanlar
share on facebook  tweet  share on google  print  

Kurtlar Sofrasında Ezilen Türk ve Müslümanlar

"Güncel Olayların Yorumları" için, toplam 1 sonuç arasından 1 - 1 arası sonuçlar
Kurtlar

Kurtlar Sofrasında Ezilen

Türk ve Müslümanlar

Hak ve Adaletin olmadığı, güçlülerin, zorbaların hükümran olduğu bir dünya’da tek başına adaleti savunsanız ne yazar. Hak, hukuk, demokrasi gibi kavramların kötüye kullanıldığı, mazlumların açıkça ezildiği bir âlemde, haklılığını kime ve nasıl anlatacaksın. Birleşmiş Milletler, Güvenlik konseyi gibi uluslararası kurumlar zalimlerin kontrolünde, Mazlum Filistinlilerin kendi yurtlarında hapis hayatı yaşadığını kime anlatacaksın. Güçlü, Zorba ABD’nin fanatik başkanı, zalim İsrail ile beraber, Filistin topraklarını Yahudilere verildiğini ilan ediyor. Tek taraflı antlaşma yapıyorlar. Kimse, kimin toprağını kime veriyorsun. Diyemiyor. Uluslararası hak ve hukuk ayaklar altına alınıyor. Hukuk hiçbir dönemde böyle açıkça çiğnenmemiştir. Suiistimalleri sebebi ile kendi ülkelerinde yargılanan, makamları şüpheli iki despot, tüm dünya devletleri ile alay ediyor. Demokratik ve medeni olduklarını iddia eden, İran gibi İslam devletlerine karşı ahkâm kesen Avrupa, bu emri vaki karşısında ses çıkaramıyor.

ABD ve Onun uşağı olan batı ülkeleri şimdiye kadar demokrasi, medeniyet diye tüm küçük toplumları kandırmış. Özellikle mazlum İslam toplumlarını sömürmüşler. Batının bu hain yüzü artık, gün yüzüne çıktı. Bundan sonra kimseyi kandıramamaları gerekir. Ancak, günümüzde de, Mısır diktatörü sisi, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirliğini yönetenler gibi satın alınabilecek hainler bulunuyor. ABD’nin fanatik Başkanının, Suudi Kralına “Ulan Kral” diye hitap edip, 100 Milyar dolarlarını aldığını açıkça duyurması, benim bile kanıma dokunuyor. Suudi hainlerinden bir tepki yok. Fakat mazlumların hukukunu korumaya çalışan, Türkiye düşmanlığı yapılıyor.

Batının Ülkemizi bölmeye çalışan teröristleri açıkça tahkim ve tahrik etmeleri üzerine, Devletimiz ve Cumhurbaşkanımız da yüzünü doğuya çevirdi. “Denize düşen yılana sarılır.” Misali, bu sefer doğunun diktatörleri ile ittifak yapılmaya başlanıldı. Batıya karşı yanında durup destek verdiğimiz Moskof ve İran da dostumuz değil. Katil Suriye Diktatörüne destek verilerek, mazlum milyonların kış kıyamette, yurtlarından kovulmalarına sebep oldular. Dört Milyon mazlum Suriye kaçkınlarına sahip çıkan Türkiye’nin zorda kalması hedefleniyor. “Yılan her zaman yılandır.” Deri değiştirmekle kuzu olmaz.

Uzun sözün kısası Türk ve Müslümanların yeryüzünde, Allah’tan başka, dostları yoktur. Samimi dostumuz olan Pakistan kendi Problemlerinden başını alamıyor. Katar ve Libya Arap diktatörlerinden korunmak için yüzümüze gülüyor. Onların da yarın ihanet etmeyeceklerinin garantisi yok. Bu kurtlar sofrasından Milletimizi kurtarmanın tek yolu, kendi içimizde birlik ve beraberliktir. Türk toplumu olarak, düşmanlarımıza karşı birlik içinde olursak Allah’ın yardımı da yanımızda olacaktır. Şimdiye kadar, Zulüm ile kimsenin abat olduğu görülmemiştir. Allah doğruların yardımcısıdır. Mazlumlara sahip çıkan ülkemiz, bu kurtlar sofrasından inşallah yüzünün akı ile çıkacaktır. Birlik ve Beraberlik hakkında, Sevgili Efendimizin Ağustos 1994 tarihinde yazdığı bir makalesini, tek kelimesine dokunmadan, aşağıda okuyucularımızla paylaşmak istedim. Her satırı bu gün de geçerli olduğu açık olarak görülüyor.

10.Şubat.2020

lutfitumturk@hotmail.com.                                                                                                        Lutfi TÜMTÜRK

                                                             _____________________________________

 

 BİRLİĞE ÇAĞRI

Dünya üzerindeki İslâm’ın düşmanı olan güçler en çok Türkiye'den çekinmektedir. Çünkü bu ülkenin geleceğinin ne olduğundan hepsi haberdar. İşte bu sebepledir ki, dünya üzerinde İslâm'a karşı yapılan zulümlere başkaldıracak olan, onları önleyebilecek olan tek ülke Türkiye olduğu içindir ki, Türkiye'de özel bir faaliyet gösterilmektedir.

İslâm’ın ve Türkün düşmanları bizi parça parça etmek için her an faaliyettedirler. Batılı olmak yolunda ne kadar mesafe kat ettiğimize dikkatle bakın. Batının en çirkin yönlerini benimsemekte hiç tereddüt etmemişiz ama onların rasyonalizasyonunu, onların tekniğini, teknolojisini, onların çalışma şartlarındaki titizliliğini ve hedefe gitmek için mutlak çalışmalarını hiç dikkate almamışız. Aslında rasyonellik olsun, karşılık olsun, zaman planlaması olsun, bunların hepsi dünyaya İslâm tarafından örnek olmuştur. Süleymaniye'nin yapımında bu rasyonellik ve zaman planlaması öyle muhteşem boyutlarda oluşmuştu ki, Osmanlının hâkimiyet alanlarında, dünyanın dört bir yerinde aynı zaman parçası içinde birçok iş birden yapılıyordu. Ve batıya, Taylorizm adıyla örnek olan sistem işte budur. Osmanlı'nın kurduğu, Mimar Sinan'ın devreye soktuğu bir muhteşem sistem şuraya ulaşıyoruz ki, düşmanlar Osmanlı'yı çökerttiler ve bu hale getirdiler. Dünya üzerinde artık adı yok; bizi parçalayarak yaptılar. En yakın dostlarımızı bize düşman ederek yaptılar. Bizi finansal açıdan sonsuz borçların içine sokarak yaptılar. Ve hançerler ard arda geldi, Osmanlı çöktü.

Bugün yeniden aklımızı başımıza toplamak devresindeyiz ve bu zannedildiği kadar güç bir şey değildir. Türk ve İslâm düşmanları bizi birbirimize düşürmek için ellerinden gelen her şeyi yapmaktalar. Ne yazık ki bu ülkenin içinde birçok insan da, farkına bile varamadan düşman kamplara ayrılmış durumdalar. Bırakınız İslâm ve İslâm düşmanlarının arasındaki kamplara ayrılmayı, İslâm’ın içinde de kamplar açık ve kesin bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bir kısım inananlar, başka bir kısım inananlara düşman olmayı, onlara düşmanca davranmayı Allah'ın bir emri zannetmektedirler. Bugün Birlik olma günüdür; bugün beraber olma günüdür; bugün elele, gönül gönüle İslâm için hizmet günüdür ve nerede inananların arasını açmak isteyenler, kamplaşmak isteyenler görürseniz bilin ki, onlar İslâm’ın dostu olamazlar.

İslâm, özellikle bütün dünyanın İslâm’a karşı cephe aldığı bugünlerde bir olmak, beraber olmak mecburiyetindedir. Dünya üzerinde bu birliğin kurulamamasının yanı başında, bu ülkenin içinde de İslâm unsurları arasında bir dayanışma, bir beraberlik hiçbir şekilde tahakkuk etmiş değildir. Bölünenler kendi kendilerini bir bütün saymaktadırlar. Kendi kendilerine bir bütün oluşturduklarını zannetmektedirler. Oysa ki, her bölümün diğerleriyle mutlak olarak ilişkide olması ve mutlak bir beraberliğin hâkim olması gerekir. İşte biz MİHR Vakfıyız. Bugüne kadar sayısız davetiyeler gönderdik insanlara. Bir olalım, beraber olalım, birbirimizi daha yakından tanıyalım diye. Ama netice hiçbir zaman bir birleşme istikametinde tahakkuk etmedi. Hatta İslâm’ın kendi arasında birbirlerine karşı düşmanca tavırlar sergilediğini gördük. Bu büyük yanlışa düşen İslâm kardeşlerimizi uyarıyoruz. Sizinle beraber olanları dost olarak düşünün ve mutlaka onları dostluk açısından, dostluk gözlükleriyle görmeye çalışın. İslâm’ın en çok beraberliğe, birliğe muhtaç olduğu devrede, birtakım grupların İslâm'ı birbirine düşürmek üzere harekete geçtiğini, inananların bir kısmına düşman oldukların görüyoruz. Nasıl bir ortamda yaşıyoruz ki, büyücülere, transandantal meditasyon yapanlara, zulmanî ilimlerle uğraşanlara kimse karşı çıkmıyor da, İslâm’ın içinde bölünmelerin tahakkuk ettiğini görüyoruz. Her grup, bir başka gruptan daha iyi olduğu fikrinde. Onlarla birleşmeyi hiçbir zaman aklından geçirmiyor. Allahû Tealâ ve Tekaddes Hazretleri ise, buyuruyor ki:

"Fırkalara ayrılmayın! Allah'ın ipine sımsıkı sarılın! Bir olun, beraber olun!"

Düşmanlarımız bizleri evvela solcular ve sağcılar diye ikiye ayırmaya çalışıyorlar. Sonra, sağ kanadı kendi içinde şiîlerle sünniler diye ayırmaya çalışıyorlar. Sonra sünnileri kendi içlerinde muhtelif grupları birbirine düşman etmek suretiyle bir hedefe ulaşmaya çalışıyorlar. Hep gayeleri bizleri bölmek ve parçalamak.

Ne zamana kadar onların bu oyunlarına geleceğiz? Eğer bizler bir araya gelirsek, birbirimizi dinlersek ve birbirimizle en iyi münasebetlerin içine girmeyi dilersek, güçlerimizi birleştirebilirsek işte o zaman bizler için mutlak bir beraberlik, bir sulh ve sükûn ortamı ve güç oluşacaktır. Türkiye muhteşem bir güç odağıdır. Osmanlı'nın devamıdır ve mutlaka o gücüne ulaşacaktır.

Öyleyse ülkemizdeki durumu siyasi açıdan değerlendirdiğimiz zaman, üzerinde en çok durmamız lazım gelen konu budur; birlik şuuru, beraberlik şuuru. Mutlaka bu şuura ulaşmak ve İslâmî yelpaze içersinde bulunan herkese tahammül etmek mecburiyetindeyiz. İnsanlar bizim gibi düşünmek mecburiyetinde değillerdir. Onları kendi düşüncemize eşit şekilde bir düşüncenin sahibi değiller diye kınayamayız. Yorumlar muhtelif olacaktır. Hepimiz bizden farklı yorumların sahiplerine saygı göstermek mecburiyetindeyiz ve bu saygının ötesindeki asli unsuru hiç unutmamalıyız. Saygının ötesinde;

Birleşmek mecburiyetindeyiz,

Birleşmek mecburiyetindeyiz,

Birleşmek mecburiyetindeyiz.

Öyleyse, birtakım gruplar başka grupları kendilerine düşman addediyorlarsa yalnız kalmaya mahkûmdurlar. O, yalnız kalacak olan unsurları da aslında biz kendi potamızda, İslâm şuuru içersinde, İslâm beraberliği içinde, yelpazenin bir yerine oturtmalıyız. Ama bizim cephemizde kalmalarını temin etmeliyiz. Türkiye böylece kendi içinde sünnilerin içindeki anlaşmazlıkları gidermek mecburiyetinde. Biz bunu yapacağız. İslâmî liderler biraraya gelecekler. Gelmek mecburiyetindedirler. Eğer bir tane Kur'ân-ı Kerim varsa, Kur'ân-ı Kerim üzerinde mutlak bir beraberliğe sahip olmak mecburiyetindeyiz. Bu ise zor bir şey değildir. Bırakalım kibirimizi, bırakalım gururumuzu, bırakalım bir şeyler bildiğimizi zannetmeyi. Bir tek olan Kur'ân-ı Kerim üzerinde bir beraberliğe girelim. Öyleyse kavramlar mutlaka tartışılmalıdır, ortaya konmalıdır ve bu bütün içinde yeniden dizayn edilmelidir. 14 asır evvelki dizayna uygun, yeni bir dizayn. Bütün yanlışlar tasfiye edilmelidir. Neyin yanlış neyin doğru olduğunu ise, ancak bizler bir araya gelerek, tezekkür etmek suretiyle anlayabiliriz. Bunun için birbirimizden kaçmak, birbirimize düşman olmak ve sırt çevirmek yerine birbirimize el uzatmak mecburiyetindeyiz. Bütün İslâmî cephe bu büyük birliğin, bu büyük beraberliğin öncüsü olmak mecburiyetindedir. Hepimiz bununla vazifeliyiz. Öyleyse, bu saha içersinde İslâm’a sesleniyorum:

"Kim, hangi tarikada mensup olursa olsun, kim hangi gruba mensup olursa olsun, Allah'ın yolunda olanlar İslâm’ın muhtelif bölümlerini oluşturanlar, bizler mutlaka bir araya gelmeliyiz. İnsanların birbiri hakkındaki yanlış fikirlerine itibar etmemeliyiz. Herkesi bir potada eritmeli, İslâm yelpazesi içinde herkesin, her birliğin, her inanışın bir yeri olduğuna kesin bir şekilde inanmalıyız ve birlik için, beraberlik için çalışmalıyız. Bu sünni standardlar içindeki birleşmenin arkasından sünni ve şiî birleşmesine de gitmek mecburiyetindeyiz. Bütün bu ayrılıklar, bütün bu düşmanlıklar hep batının bizim üzerimizde yaptığı yıkıcı tesirlerin sonucudur."

Sevgili okuyucular, eğer bu yazıyı okuyorsanız, kendinize dikkatle bakın. Acaba siz İslâm yelpazesi içinde herhangi bir kanadın düşmanı mısınız? Ona kin mi duyuyorsunuz? O zaman yanlış yoldasınız. İslâmî yolda olan bütün grupları tek tek incelemek ve yanlışlarını ortaya koymak ve onlarla dost olmak mecburiyetindesiniz. Ama bunun için evvela sizin, evet sizin doğruları öğrenmek mecburiyetinde olduğunuzu hiç unutmayın! 14 asırda İslâm’daki birçok kavramın değişmiş olduğunu, yerine yanlışların ikame edilmiş olduğunu, Kur'ân-ı Kerime uygun olmayan bir sürü şeyin hakikat zannedildiğini bilmenizi istiyorum.

Öyle bir çağda, öyle bir devirde yaşamaktayız ki, İslâm düşman gruplara ayırmış durumda. Ve her geçen gün ayrılıkların daha fazla olması için düşmanlarımız çalışıyor.

Öyleyse aklınızı başınıza toplayın! Bu ülkedeki İslâm teşkilatları, mutlaka biraraya gelmek mecburiyetindeyiz. İnananlar kenetlenmek, sımsıkı bir birlik içinde geleceğe güvenle yürümek zorundadırlar. Ve bunu İslâm yaptığı zaman bütün dünyaya bu ülke örnek teşkil edecektir ve bunu mutlaka yapacağımızı, yapabileceğimizi bütün dünyaya göstermek mecburiyetindeyiz. Onlara, gayretlerinin semeresiz kaldığını, bizi birbirimize düşürme fikrinin, düşmanlığının, zulmünün Türkiye’de para etmeyeceğini, bir hüviyete, bir belli güce ulaşamayacağını anlatmak, onlara ispat etmek mecburiyetindeyiz.

Öyleyse, biz bu ülkenin İslâmî kanadını teşkil edenler! Kendi aramızda mutlaka bir olmak, birlik olmak mecburiyetindeyiz. Bunu hiç unutmayalım. Birliğe yaklaşmayan ve kendilerinin dışındakî İslâmi gruplara düşmanca davrananlar İslâm’ın Yüce menfaatlerini hiçe sayan cahillerdir, bölücülerdir.

Öyleyse ülkenin içindeki birliği, beraberliği korumak üzere mutlaka biraraya gelmek mecburiyetindeyiz. Bugüne kadar ki gayretlerimiz semere vermese de, bundan sonra mutlaka bu beraberlik için müzakerelere, birbirimize yaklaşmaya mutlaka gayret edeceğimize, bu gayretlerin de semere vereceğine biz mutlak olarak inanıyoruz. Mutlaka gelecekte kurulacak olan Büyük İslâm Birliğinin başlangıcı bu ülkede gerçekleşecektir. Bu ülkenin İslâmî kesimi birbiriyle mutlaka dost olacaktır ve birbirimizi tanıdıkça, birbirimize daha çok yaklaşacağız. Birlik için, beraberlik için var olduğumuzu, Allah'ın bizi bu hedef için yarattığını idrak ettiğimiz bir güne mutlaka ulaşacağız.

O güne ulaşmak ümidiyle, dileğiyle ve dualarımızla.

Ağustos-1994 Dergisi                                                                             İmam İskender Ali MİHR

 

 

 

Kaynak : Lütfi Tümtürk
Tür : Diğer Tarih : 11.02.2020
[ Tüm yazılara ulaşmak için burayı tıklayınız. ]
Sayfa Ziyaret Sayacı
23.412