Hikmet Kavramı Yanlış bilinen Gerçekler. Kutsal kitabımızda geçen, iyi bilinmeyen kavramları incelemeye devam ediyoruz. Bu gün Hikmet kavramını açmaya çalışalım. Bu kavram Kur’ânda, Kitap ve ilim kelimelerinden sonra gelir. Bu yüzden ilmin sonrası, fizik ötesi bilgi olarak algılanır. Allah’ın bu kavram ile vermek istediği mesajı iyi anlamak için birkaç ayeti inceleyelim.
2/BAKARA-151: Kemâ erselnâ fîkum resûlen minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumul kitâbe vel hikmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû ta’lemûn(ta’lemûne). “Nitekim size, aranızda (görev yapmak üzere), sizden (kendinizden) bir Resûl (Peygamber) gönderdik ki, âyetlerimizi size tilâvet etsin (okuyup açıklasın) ve sizi (nefsinizi) tezkiye (ve tasfiye) etsin, size Kitap'ı (Kurânı Kerim'i) ve hikmeti öğretsin ve (hikmetin de ötesinde) bilmediğiniz şeyleri öğretsin.”
3/ÂLİ İMRÂN-164: Le kad mennallâhu alel mu’minîne iz bease fîhim resûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn (mubînin). “Andolsun ki Allah, mü'minlerin (başlarının) üzerine (devrin imamının ruhu) bir ni'met olmak üzere (onların aralarında, kendi kavminin içinde) kendilerinden bir resûl beas eder. Onlara O'nun (Allah'ın) âyetlerini tilâvet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (Allah'a ulaşmayı dilemeden evvel) onlar gerçekten açık bir dalâlet içinde idiler.” Yukarıdaki ilk ayette Hz. Peygamberimizin görevleri sıralanıyor. İkinci ayette de, Hz. Peygamberden sonra gelecek olan Nebi olmayan, veli resullerin görevleri açıklanıyor. Bunların insanlara karşı dört temel görevleri olduğu bildiriliyor. Kitabın okunması, nefislerin tezkiye edilmesi, okunan kitabın içeriği (Ruhu)’nin öğretilmesi ve hikmetin öğretilmesi olarak sıralanıyor. Ayetten kitabın okunması ile öğretilmesinin farklı işlevler olduğunu görüyoruz. Çağımız kur’ân kurslarında sadece kitabımızın tilaveti (Güzel okuma) öğretiliyor. İçeriğinin öğretilmesi işlemini Allah’ın görevlendirdiği resullerin vazifesi olduğu anlaşılıyor. Bu tespitimize itiraz edenler olacağını tahmin ediyorum. Arapça bilen ve kur’ân okuyabilen herkesin kur’ânın içeriğini öğretebileceği sanılıyor. Gerçekten onlar, muhkem ayetleri anlayabilir. Fakat kur’ânın müteşabih (içeriği kapalı) ayetleri de var. Onları, sadece Allah’ın öğretmenleri açıklayabiliyor. Kur’ânı Kerim öyle diyor. Kapalı ayetlerinin açıklanmasının hikmet sınırları içine girdiğini tahmin ediyoruz. Bu öğretmenlerin Allah tarafından eğitilmiş, nefislerini tezkiye etmiş, takva sahibi mübarek kişiler olduğu anlaşılıyor. Aşağıdaki ayetleri inceledikten sonra bu konu daha iyi anlaşılacak.
2/BAKARA-129: Rabbenâ veb’as fîhim resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtike ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmete ve yuzekkîhim inneke entel azîzul hakîm (hakîmu). Rabbimiz, onların arasından kendilerinden, onlara Senin âyetlerini tilâvet edecek (okuyup açıklayacak), onlara Kitap'ı (Kuranı Kerim'i) ve hikmeti öğretecek ve onların (nefsini) tezkiye (ve tasfiye) edecek bir resûl beas et (hayata getir). Muhakkak ki Sen, Sen, Azîz'sin, Hakîm'sin. 2/BAKARA-269: Yu’til hikmete men yeşâu, ve men yu’tel hikmete fe kad ûtiye hayran kesîrâ(kesîren), ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi). “(Allah) hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse böylece ona çok hayır verilmiştir. Ve ulûl elbabtan başkası tezekkür edemez.” Yukarıdaki ilk ayette, Hz. İbrahim’in bir duası açıklanıyor. Hz. İbrahim gelecek nesiller için (Çağdaşı, tanıyıp bildikleri), insanlara kitabı ve hikmeti öğretecek resul görevlendirilmesi talep ediliyor. İkinci ayette de hikmetin Allah tarafından verilen bir ilim olduğu açıklanıyor. Hikmet verilen kişinin çok hayır sahibi olduğu bilgisi veriliyor. Hayır kavramının pozitif derecât olduğunu biliyoruz. Buradan kişilerin Allah’a yakin kişiler olduğunu anlaşılıyor. Bu ayetler ile insanlara hikmet öğretecek kur’ân öğretmenlerinin Nebi olmayan veli resuller olduğu anlaşılıyor. Hz. Peygamber ile diğer Nebi Resuller ve bu öğretmenler arasındaki farkı işaret etmeden geçmek istemiyorum. Yukarıdaki Bakara 151. Ayette görüldüğü gibi Hz. Peygamberimizin görevlerinin resuller için sayılan dört göreve ilave olarak “Bilmediğiniz şeylerin öğretilmesi” olarak, beşinci görevi de var. Bu ayet ile Nebilerin hikmetin de ötesini bilip, kendilerine tabi olan insanlara öğrettiklerini anlaşılıyor.
3/ÂLİ İMRÂN-81: Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tensurunneh (tensurunnehu), kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn (şâhidîne).
“Ve Allah, nebilerden, “Size kitap ve hikmet verdim. Sonra size, beraberinizde olanı (Allah'ın size verdiği kitapları) tasdik eden bir Resûl geldiği zaman, O'na mutlaka îmân edeceksiniz ve O'na mutlaka yardım edeceksiniz” diye misak aldığı zaman, “İkrar ettiniz mi (kabul ettiniz mi?) ve bu ağır (ahdimi) üzerinize aldınız mı?” diye buyurdu. (Onlar da): “İkrar ettik (kabul ettik)” dediler. (Allahû Teâlâ): “Öyleyse şahit olun ve Ben sizinle beraber şahitlerdenim.” buyurdu.” Yukarıdaki ayette Allah, Nebilere “Kitap ve Hikmet verdim.” Buyuruyor. Sonra sizin kitabınızı tasdik eden resuller geleceği açıklanıyor. Bu resullere iman edip, yardım edilmesi konusunda nebilerden söz alınıyor. Nebiler zamanında, nebi olmayan resuller konusu bazı okuyucularımızın aklını karıştırabilir. Onları rahatlatalım.
5/MÂİDE-19: Yâ ehlel kitâbi kad câekum resûlunâ yubeyyinu lekum alâ fetretin min er rusuli en tekûlû mâ câenâ min beşîrin ve lâ nezîrin fe kad câekum beşîrun ve nezîr(nezîru) vallâhu alâ kulli şey’in kadîr (kadîrun). “Ey Kitap ehli! Resûllerin (peygamberlerin) fetret devrinde (aralarının kesildiği zamanda), sizlere gerçekleri açıklayan Resûl'ümüz (elçimiz) gelmişti. “Bize bir müjdeleyici ve de uyarıcı gelmedi.” dersiniz diye (dememeniz için). Oysa size "müjdeleyici ve uyarıcı" bir Resûl gelmişti. Allah her şeye kaadirdir. “
23/MU'MİNÛN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn. “Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü'min
Yukarıdaki ilk ayette, nebiler arası fetret devirlerinde, nebi olmayan veli resullerin geleceği açıklanıyor. Diğer ayette de, Nebi olmayan veli resullerin peş peşe aralıksız görevlendirildiği bildiriliyor. Bu açık ayetlere rağmen günümüz din görevlileri maalesef bu resulleri tanımıyor. Bu yetmez gibi, bu açık ayete rağmen, nebilerin kitap sahibi olmayan resuller olduğu sanılıyor. İmanın şartlarından resullere iman’ın Hz. Peygambere iman olduğu öğretiliyor. Bu ayetler nebilerin kitap sahibi resuller olduğu, nebi olmayan veli, resullerin ise nebilerin kitaplarını insanlara öğreten öğretmen resuller olduğu anlaşılıyor. Aksini iddia etmek iman zafiyetidir. Çağımız İslam toplumlarının Allah’ın yardımını alamamalarının sebebi, bu veli resullerin tanınmaması olduğuna inanıyorum.
Tekrar konumuza dönmek gerekirse, Allah’a göre ilim var. Hikmet var. Bir de, hikmetin ötesi var. Hikmetin ilmin ötesi olduğu çok açıktır. Hikmetin ötesinin sadece Nebiler tarafından bilinen ve öğretilen üst derece bilgiler olduğu anlaşılıyor. Sıradan insanların kur’ân eğitimi ile aldıkları öğretinin sadece ilim olduğunu anlaşılıyor. İslami öğretide ilim, ilmen yakin, Ayn el-yakin ve ve hakkul yakin olmak üzere üçe ayrılır. Kur’ân kurslarında, ilmel el-yakin sahibi olunabilir. Ayn el-yakin sahibi olmak için Allah yolunda mesafe almak gerekir. Zira onlar Allah tarafından verilmiş görüntülü eğitim aldıkları anlaşılıyor. Hakkul yakîn ilmi için, kişinin daimi zikre ulaşmış, Allah ile arasında mesafe kalmamış mübarek kişiler olduğunu öğreniyoruz.
21/ENBİYÂ-79: Fe fehhemnâhâ suleymân(suleymâne), ve kullen âteynâ hukmen ve ılmen ve sehharnâ mea dâvudel cibâle yusebbihne vet tayr(tayre), ve kunnâ fâılîn (fâılîne). “Böylece onu, Süleyman (a.s)'a anlattık. Ve hepsine hikmet ve ilim verdik. Dâvud (a.s)'la beraber tesbih eden (etsinler diye) dağları ve kuşları musahhar (emrine amade) kıldık. Ve (bunları) yapan, Biziz.”
31/LOKMÂN-12: Ve lekad âteynâ lukmânel hikmete enişkur lillâh(lillâhi), ve men yeşkur fe innemâ yeşkuru li nefsih(nefsihî), ve men kefere fe innellâhe ganiyyun hamîd (hamîdun). “Ve andolsun ki Lokman'a hikmet verdik ki, Allah'a şükretsin. Ve kim şükrederse, o taktirde sadece kendi nefsi için şükreder. Ve kim küfrederse (inkâr ederse), o taktirde muhakkak ki Allah; Gani'dir (kimsenin şükrüne ihtiyacı yoktur), Hâmid'dir (hamdedilen)” Allahû Teâlâ Enbiya suresinde nebilerini saydıktan sonra, Yukarıdaki 79. Ayette, Hz. Süleyman (A.S)’a ve tüm nebilere hikmet ve ilim verildiği açıklanıyor. Sonra Hz. Davut (A.S)’a verilen güzellikler anlatılıyor. Diğer ayette de Hz. Lokman (A.S) Şükretmesi için hikmet verildiği bildiriliyor. Kısaca hikmet Allah’ın bir ilmidir. Sadece Allah’ın öğretmenlerinden alınabilir. Nebiler tarafından gösterilen Harika (Mucize) olaylar’ın hikmetin de ötesi olan yüksek ilimler olduğu anlaşılıyor. Bu güzelliklere biz de ulaşabilir miyiz? Diye soran okuyucularımız için şunu söylemek istiyorum. Bunun için Allah’a yönelmek, Ruhen ona ulaşmayı dilemek, Allah’a yakin olmaya çalışmak gerekir. Böyle bir niyetin sahibi olduğumuzda, Allah bizi bir dostuna ulaştıracaktır. Onun rehberliğinde Allah’ın yardımını alır. Dünyada mutluluğu yaşar ve ahiretimizi de kurtarırız. O zaman Allah öğretmenlerinin sohbetlerinden kısmen de olsa, nasiplenmemiz mümkün olabilir. Bu sebeple okuyucularımızı durumlarını değerlendirip hemen Allah’a ulaşmayı dilemelerini tavsiye ederim. O zaman hikmet ilminden kısmen de olsa nasiplenebiliriz. İns.
13.5.2022 lutfitumtuırkl@hotmail.com Lütfi TÜMTÜRK
|