İslam’ın Temel Hedeflerinden Tevhit
Tek Toplum oluşturmak.
İslam’da temel hedef, Vahdet, Tevhit ve Teslim’in yaşanmasıdır. Bunları kısaca açalım. Vahdet, Allah’ın varlığına ve birliğine iman etmek. Tevhit, Müminlerin tek toplum oluşturması. Teslim de Allah’ın emir ve yasaklarına uymak. Ruhen ve bedenen ona teslim olmak. Şekline kısaca izah edebiliriz. İlk hedefte pek sorun yok. Ateistler haricinde, Müslüman, Hıristiyan ve Musevilerin büyük çoğunluğu Allah’ın varlığına, birliğine, ölümden sonra bir hesap verme, sonunda, ceza veya ödül olduğuna inanır. Teslim konusunu sonraki bir yazımıza bırakarak, bu yazımızda ikinci hedef olan tevhit konusunu inceleyelim.
Müslümanlar hariç, diğer inanç gruplarının hepsi birbirlerine destek veriyor. Avrupa Birliğine Hıristiyan kulübü deniliyor. Küçücük ada devletlerini bünyelerini alıyor. Ekonomik olarak batan üyelerini kurtarmak için büyük fedakârlıklara katlanıyorlar. Müslüman Türkiye’yi ise birliğe almamak için altmış yıldır kapıda bekletiliyor. Bu inanç farklılığı için yapılıyor. Yüzümüze dost görünerek, devletimizi bölmek isteyen terör örgütlerine açıkça destek veriliyor. Hıristiyan, Yahudi, hatta Budistler bile, bizden fazla birbirlerine destek veriyor.
Müslümanlar ise, aralarındaki çok küçük itikat farklılıkları yüzünden, birbirleri ile mücadele ediyor. Şii toplumların başını çeken İran, Kendi inanç gruplarını Sünnilere karşı organize ediyor. Suudi Arabistan, ülkesinin çoğunluğunun muhalefetine rağmen, küçük kabilesinin Vehhabi itikadını hâkim kılmak için, diğer Müslümanlara zulüm ediyor. Afganistan ve Pakistan halklarındaki ayrışmalar da bu farklılıklar için yapılıyor. Aynı itikadı paylaşmamıza rağmen, ülkemizdeki Kürt vatandaşlarımızın kısmen de olsa, bölücü örgüte destek vermelerini anlamak mümkün değil. Hâlbuki Allah, birlik olun, bölünüp parçalanmayın, sonra gücünüz gider diyor.
3/ÂLİ İMRÂN-103: Va’tasımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrekû, vezkurû ni’metallâhi aleykum iz kuntum a’dâen fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ(ihvânen), ve kuntum alâ şefâ hufretin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum tehtedûn (tehtedûne).
“Ve hepiniz, Allah'ın ipine sımsıkı tutunun, fırkalara ayrılmayın! Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki ni'metini hatırlayın; siz (birbirinize) düşman olmuştunuz. Sonra sizin kalplerinizin arasını birleştirdi, böylece O'nun (Allah'ın) nimeti ile kardeşler oldunuz. Ve siz ateşten bir çukurun kenarında iken sizi ondan kurtardı. İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklıyor. Umulur ki böylece siz hidayete erersiniz.”
Hz. Peygamberimiz (SAV) de, “Müminler bir duvarın tuğlaları gibidir.” Diyor. Fakat, Müslüman toplumlar ve İslam devletleri arasında birlik yok. Düşmanlık var. Bu sebeple, batı ülkeleri bizi birbirimize kırdırıyor. Yer altı zenginliklerimizi sömürüyor. Müslümanlar varlık içinde yokluk çekiyor. Milyonlarca Müslüman halklar çadırlarda çile dolduruyor. Uluslar arası kuruluşlar, problemleri çözmek değil, problemlerin artması için çalışıyor. Bu fitne hareketi açıkça yapılıyor. Bilim adamları ve Allah Dostlarının İslam toplumlarını uyarmalarına rağmen, bu rezillik devam ediyor. Aynı Allah ve kitaba inanan, bu insanların aralarındaki tefrikanın sebebi nedir?
İslam toplumlarının üzerindeki bu zilletin tek sebebi, bize göre İslam’ın yaşanmaması ve Kur’ânın terk edilerek, el yazması kitaplar ile amel edilmesidir. Sürtüşen toplumlara bunu söylediğimiz zaman biz kur’âna inanıyoruz. Allah’ın emirlerine uygun hareket ettiklerini söylüyorlar. İtikat sağlam olmadığı için Kutsal kitabımızın mesajları doğru algılanamıyor. Oradaki emirlere nefislerinin taleplerini karıştırılıyor. Allah’ım emirleri değiştirildiği için, Onun yardımı alınamıyor. Şeytan ve nefisler kendi yaptıklarını doğru gösteriyor. Onun için bu rezillikler yaşanıyor. İslam ülkelerinde, genel manzara maalesef böyle, Şimdi ülkemizdeki duruma gelmek istiyorum.
Atalarımız Orta Asya steplerinden Anadolu’ya geldikten sonra, bu topraklarda tutunmak, yurt edinmek için büyük mücadele vermişler. Türk aşiret ve beyliklerinin çoğu birbirine destek vermiş. 1250 yıllarında Anadolu’daki birçok büyük beylikler var iken, küçük Kayı boyunda tevhit sağlanmış. Osmanlı sultanları, devletin birliğini korumak için büyük fedakârlıklara katlanmış. Her sultan kendi kardeşlerini, icabında öz oğlunu birlik ve beraberliği sağlamak için katledenler olmuş. Bunu vahşet olarak niteleyen ukalalar var. Ben bunun büyük bir fedakârlık olduğunu düşünüyorum. Birlik ve beraberliğin bozulmaması için, bu fedakârlıklar yapılmış.
Türk Kavimlerinin özünde olan yönetme Hırsı,
Buna rağmen, tüm kavimlerde görülen, özellikle atalarımızda bir gömlek daha fazla olan, yönetme hırsı, göz ardı edilemez. Oğuz boylarının tarih sahnesine çıkmasından, Cumhuriyetimizin kurulmasına kadar kurulan tüm Türk devletleri, diğer Türk kavimleri tarafından yıkılmış. Bu yönetim hırsı maalesef çağımızda da yaşanıyor. Demokrasi gereği devlet yönetimine talip olan siyasi partiler birbirlerini acımasız bir şekilde yıpratıyor.
Avrupada da, Demokrasi gereği siyaset var. Siyasi partiler ülke yönetimini ele geçirmek için mücadele veriyor. Fakat, bu belli bir nezaket içinde yapılıyor. Demokratik yarışmada başarılı olanlara, bir sonraki seçime kadar ülke yönetimi hakkında düşündükleri politikalarını uygulamasına izin veriliyor. Bir sonraki seçime kadar siyasi sürtüşmeler rafa kaldırılıyor. Hatta yönetimi ele geçiren siyasi partinin programını uygulamasına destek veriliyor. Yasama meclislerinde yaşanan siyasi rekabet, dışarıya yansıtılıp, toplumun politize olmasına izin verilmiyor. İki seçim arasında insanlar her hangi bir siyasi sürtüşme olmadan, birbirleri ile rekabet etmeden huzur içinde yaşıyor. İşte demokrasi “Çoğunluk rejimi” budur.
Siyasi rekabetin getirdiği bölücülük.
Ülkemiz 1950 de çok partili hayata geçtiğinden bu yana, siyasi rekabet yüzünden insanlarımız arasında huzur kalmadı. Aynı bölge, şehir, hatta aynı aile içinde bile, siyasi çekişmeler yaşanıyor. Benim partim iyi, senin partin kötü sürtüşmeleri yüzünden halkımız bölünüyor. Bazı yaşlı büyüklerimiz, batı ülkeleri bizi bölmek için bu particiliği içimize koydu. Düşüncesine hak vermemek mümkün değil. Demokrasi, halkın kendi kendini yönetmesi çok güzel bir şey, Yapılacak şey, çoğunluğu sağlayan grubun yönetimine saygı gösterip, bir sonraki seçime kadar sabretmek gerekiyor. Ancak, siyasi hırs bizi bölüyor.
Türkiye, Oğuz boylarının bir araya gelmesi ile oluşan bir toplumdur. Türk, Kürt, Abaza, Çerkez, Laz hepsi bir kaynaktan gelmedir. Aynı din ve kültürün sahipleridir. İtikat farklılıklarımızın hepsi, rahmet, güzellik, kolaylıktır. Atalarımız birlik beraberlik içinde çalışarak, vuruşarak bu güzel toprakları yurt edinmiş. Şimdi atalarımızın kemiklerinin sızlatılmasına gerek yok. Güzel yurdumuzu kıskanan düşmanlarımız, bizi tekrar orta Asya’ya sürmek için farklılarımızı kaşıyor. Suriye, Irak, Libya, Yemen, Afganistan gibi, bizi birbirimize kırdırmak istiyorlar.
Devletimizin, 15-20 Sene Öncesine kadar, Komünizme karşı korunabilmek için, (Demokrat diye) ittifak yaptığı, batı ülkelerinin bizim dostumuz olmadıkları şimdi kesin olarak anlaşıldı. Bizi şimdiye kadar ekonomi, siyasi, kültürel ve askeri yönden sömürmüşler. Yüzümüze karşı gülüp, kuyumuzu kazmışlar. Devletimizi yıkmak isteyen örgüt, kişi ve gruplara açıkça destek verdikleri günümüzde çok açık olarak görülüyor. Bu düşmanlıklarına karşı tedbir almaya çalışan devletimizi ekonomik, siyasi ve askeri yönden sıkıştırmak için, her şey yapılıyor.
Bu sebeple artık, siyasi rekabet vakti geçmiş. Uyanma zamanı gelmiştir. İktidarın bölücülere karşı yürüttüğü kardeşlik projesi yüzünden, onu en acımasız şekilde muhalefet eden, MHP lideri Sayın Bahçeli, şimdi hükümetin yanında duruyor. Devletimizin bölücü örgütlere karşı mücadelesine destek veriyor. Biz de sıradan bir vatandaş olarak, bu siyasi birliğin sağlanmasından memnun oluyoruz.
Kin ve düşmanlıkta birlik ve beraberlik,
Şimdi muhalefet partileri de kendi aralarında birlik oluşturdu. Sağcı ve solcu partilerin bir araya gelmesi de, ayrı bir güzellik, aralarındaki siyasi görüş farklılıklarını rafa kaldırmaları çok güzel bir şey, bundan memnun olmak istiyorum. Fakat, demokratik hakları kötüye kullanıp, bölücü örgütleri destek veren siyasilerin meşru ve haklı görülmeleri, insanlarımız arasında tereddüt yaratıyor. Halkımızın birlik ve beraberliği için siyasilerin bir araya gelmesi memnuniyet vericidir. Ancak, kin ve düşmanlıkta birleşmek çok endişe vericidir.
Önümüzdeki 20 gün içinde, ülkemiz seçime gidiyor. 31 Mart 2019 Tarihinde mahalli idare seçimleri yapılacak. Bu seçimde halkımızın seçtiği yöneticiler, hangi partiden olursa olsun. Başımızın üzerindedir. Ancak, demokratik hakların kötüye kullanılması, insanlarımızın bu tercihlerinin, ayrıştırma emelleri için kullanılması kabul edilemez. Siyasi partilerimizin seçimlerden önce yaptıkları ittifaklarını, bu ilke temel üzerine kurmalarını diliyoruz.
Yukarıda konu edildiği gibi, İslam ülkelerinin hemen hepsi karmaşa içinde, İstikrarını korumayı başaran Türkiye tüm düşmanlarımızın gözüne batıyor. Batı, uyanan ülkemizi gözden çıkarmış gibi görünmüyor. Hedef İslam ülkesi olan İran ile Sıcak denizlere inmek isteyen Rusya’dan başka dostumuz yok. Onlar da kendi halkını bombalayan Suriye diktatörünü, korumak istiyor. Dünya’nın üçüncü bir cihan savaşına hazırlandığı bu dönemde, Bu iki pislik içinden sadece, birlik ve beraberliğimizi koruyarak çıkabiliriz. Onun için bu yerel seçimlerin halkımız arasında tevhidin sağlanmasına sebep olmasını diliyoruz. Herkes çevresine bu tehlikeyi anlatmalı. Birliğimizin tesisi yönünde davranış sergilemesi gerekiyor. Sonra, pişmanlığın bir faydası olmaz. Allah’ın yardımı ile seçimlerin huzur içinde geçmesi ve istikrarımıza vesile olmasını dilerim. 10 Mart 2019
lutfitumturk@hotmail.com Lütfi Tümtürk
|