İmanın Şartlarını Doğru Algılamak-5 Kader ve Kaza İmanın şartlarını doğru algılamak isimli yazılarımızın beşincisi ile karşınızdayız. İmanın şartları hiçbir şüphe ve tereddüt olmadan doğru bir şekilde algılanmalı, ona göre uygulama yapılmalıdır. Şüphe ve tereddüt emeklerimizin heba olmasına sebep olur. Kadere İman, imanın şartlarındandır. İslam toplumlarında kader, genellikle değiştirilemez alın yazısı olarak bilinir. Gerçekten de böyledir. Buna rağmen hangi olayın kader olduğu konusunda tam birlik yoktur. O zaman İslam’a göre kader nedir. Sorusunu hemen cevaplayalım. “Kader bizim her hangi bir etkimiz olmadan, başımıza gelen, bize olumlu ve olumsuz tesir eden olaylardır.” Şeklinde tarif edebiliriz. Örnek verelim. Doğum, ölüm olayları tamamen kaderdir. Bu olayların meydana gelmesinde bizim her hangi bir etkimiz olmamıştır. Bazı okuyucularımız ölüme itiraz ederek. Kişi intihar etmiş ise olaya etkisi olmuştur. Şeklinde düşünenler olacaktır. Kişi intihara teşebbüs edebilir. Ancak ölümün gerçekleşmesi Allah’ın elindedir. İntihara teşebbüs eden nice insanların ölmediklerini biliyoruz. 54/KAMER-49: İnnâ kulle şey’in halaknâhu bi kader(kaderin). Muhakkak ki Biz, her şeyi, bir kaderle (takdir edilmiş olarak) yarattık. 80/ABESE-19: Min nutfeh(nutfetin), halakahu fe kadderah(kadderahu). Nutfeden (bir damladan onu yarattı), sonra da ona kader tayin etti (gelişimini (DNA'larını) programladı ve ömür tayin etti). 15/HİCR-23: Ve innâ le nahnu nuhyî ve numîtu ve nahnul vârisûn(vârisûne). Ve muhakkak ki; Biz, sadece Biz hayat veririz. Ve Biz öldürürüz. Ve varis olanlar da Biziz. Görüldüğü gibi ölüm mutlak bir kaderdir. Bir örnek daha verelim. Kişinin kimin ile evleneceği de bir kaderdir. Herkes evleneceği kişiyi seçiyor. Kader olamaz diye düşünenler olacaktır. Kişi evleneceği kişiyi seçiyor. Ancak karşı tarafın da rızasını olmadan evlenemez. Kendisinden başkasının da rızası alınmadan evlenebilmek mümkün olmadığı için evlilik de bir kaderdir. Çünkü olaya birden fazla irade karışıyor. Bireylerin etkisi ile meydana gelen olaylar kader olamaz. Bu olaylara İslam literatüründe kaza denir. Kaza deyince yanlış anlaşılmasın. Bizim tesirimizin olmadan başımıza gelen, bizi etkileyen, Deprem, su baskını hatta Trafik kazaları da bir kaderdir. Onun için kader ve kaza konusunu, farklarını ayrıntılı olarak inceleyelim. Kaza ve Kader Kavramlarının farkları : Kader konusunu yukarıda yazdık. Tekrar edelim. Etkimiz olmadan başımıza gelen ve bizi etkileyen olaylar kaderdir. Kaza ise “Olayın meydana gelmesinde etkimizin olduğu, sonunda bizi olumlu veya olumsuz tesir eden olaylar kazadır.” Örnek verelim. Bir başkasını yaralamak, öldürmek. Bize kazadır. Ölen için kaderdir. Kendimiz, ailemiz veya toplum için yaptığımız, meydana getirdiğimiz olaylara Allah veya üçüncü kişiler olumlu veya olumsuz tesir etse de kazadır. Çünkü burada bizim de etkimiz var. Kaza ve kader olayını bu şekilde öğrendikten sonra, şimdi de bunların üzerimizdeki tesirlerini de inceleyelim. Bizim etkimiz olmadan, Allah’ın takdiri ve izin vermesi ile meydana gelen, bizi etkileyen kader olayı sonunda olumlu derecât kazanırız. Ama derecât kaybetmeyiz. Örnek verelim. Elimizde olamayan sebepler ile hastalandık. Biraz ızdırap çekip, tedavi sonunda iyileştik. Bu olayı Allah’ın meydana getirdiğine inanır. Sabredersek derecât kazanırız. Sabır gösteremezsek derecât kazanamayız. Ama derecât kaybetmeyiz. Çünkü olayı biz meydan getirmedik. Rabbimiz bizim sabrımızı ve derecâtımızı artırmak için hastalanmamızı sağlamıştır. Biz etkimiz ile meydana getirdiğimiz (Kaza)’dan biz veya başkaları zarar görürse derecât kaybederiz. Çünkü olaya biz sebep olduk. Olayların sonuçları bakımızdan konuyu şöyle tekrar özetleyelim. Kader sonucunda, olumlu veya olumsuz etkilensek de derecât kazanırız. Olumsuz etkilendiğimizde üzülürüz. Ancak, olayın meydana gelmesinde bizim anlayamadığımız hikmet ve faydalar olabilir. Kaza sonunda faydalı işlerimizde derecât kazanırız. Kendimize ve başkalarına zarar verdiğimizde derecât kaybederiz. Alın Yazısı ; Kader ve kazayı bu şekilde özetledikten sonra, alın yazısı konusuna gelmek istiyorum. Gerçekten de dünya hayatında başımıza gelen ve gelecek olan olayların kaderimizde yazılı olduğu söylenir. Dinimizin uluları olan Allah dostları tarafından kaderimizin Yedinci Gök katının, birinci âleminde yazılı olarak mahfuz olduğu anlatılır. Bu alem, İnsan vücudu şeklindeki kainatın, alın kısmında olduğu için alın yazısı denilmiştir. Cennetlik Mümin olan (Ebrar)’ ın kader hüçrelerinin illiyin denilen mekanda olduğu kur’ânda açıklanmaktadır. 83/MUTAFFİFÎN-18: Kellâ inne kitâbel ebrâri lefî illiyyîn(illiyyîne). Hayır, muhakkak ki ebrar olanların (Allah'a ulaşmayı dileyenlerin, hidayette olanların) kitapları (kayıtları, hayat filmleri) elbette illiyyin'dedir (zemin kattan 7 kat yukarıda olan birinci âlemdeki kader hücrelerindedir). 83/MUTAFFİFÎN-19: Ve mâ edrâke mâ ılliyyûn(ılliyyûne). Ve illiyyin'in ne olduğunu sana bildiren nedir? 83/MUTAFFİFÎN-20: Kitâbun merkûm(merkûmun). (O), rakamlandırılmış (kazanılan pozitif ve negatif derecelerin yazılmış olduğu) bir kitaptır (kayıttır, insanların hayat filmidir). Cehennemlik olan (Fuccar)’ın kader kayıtlarının ise, kur’ânı kerimde siccin adı verilen, yerin yedi kat altında bulunan bir mekanda olduğu söylenir. İblisin illiyin’e ulaşamamasına karşılık, Cehennemliklerin kayıtlarının bulunduğu siccine ulaşabildiği, Buradan öğrendiği sırları kafir ve münafıklara fısıldayarak kandırdığı söylenir. 83/MUTAFFİFÎN-7: Kellâ inne kitâbel fuccâri le fî siccîn(siccînin). Hayır, muhakkak ki, füccarın (şeytanın fücuruna tâbî olan kâfirlerin) kitapları (kayıtları, hayat filmleri) elbette siccîndedir (zemin kattan 7 kat aşağıda olan zülmanî kader hücrelerindedir). 83/MUTAFFİFÎN-8: Ve mâ edrâke mâ siccîn(siccînun). Ve siccînin ne olduğunu sana bildiren nedir? 83/MUTAFFİFÎN-9: Kitâbun merkûm(merkûmun). (O), rakamlandırılmış (kazanılan negatif ve pozitif puanların dereceler halinde yazılmış olduğu) bir kitaptır (kayıttır, insanların hayat filmidir).etti). İman zafiyeti içinde olan bazı kişiler, madem hayatımızın tamamı kaderimizde yazılıdır. Biz sadece kaderimizde olan olayları yaşayabiliyoruz. O zaman meydana getirdiğimiz olumsuz olaylardan sorumlu tutulmamız gerekir. Aksi halde büyük haksızlık yapılmış olur. Allah Adildir. Haksızlık ve yanlış bir şey yapmaz. Bu bilgi, düşünce ve itikat’ta bir yanlışlık var. Kanaati ile bu gerçeklere itiraz ediyorlar. Önce, bu yanlış anlayışı düzeltelim. Allah kullarına serbest irade ile yaratmış. Hz. Adem atamız ile Havva validemizi cennete hayata getirdikten sonra, serbest bırakmış. Cennette istediğinizden yiyin, fakat bu ağaca yaklaşmayın şeklinde, bir imtihana tabi tutmuş. Atalarımız, iblisin vesvesesi ile yasaklanan meyveyi yiyince onları yeryüzüne göndererek cezalandırmış. 2/BAKARA-35: Ve kulnâ yâ âdemuskun ente ve zevcukel cennete ve kulâ minhâ ragaden haysu şi’tumâ ve lâ takrabâ hâzihiş şecerete fe tekûnâ minez zâlimîn(zâlimîne). Dedik ki: “Ey Âdem! Sen ve eşin, cennette yerleşin. Oradan (oradaki yiyeceklerden) dilediğiniz yerden bol bol yeyin. Ve bu ağaca yaklaşmayın yoksa zalimlerden olursunuz.” 7/A'RÂF-19: Ve yâ âdemuskun ente ve zevcukel cennete fe kulâ min haysu şi'tumâ ve lâ takrebâ hâzihiş şecerete fe tekûnâ minez zâlimîn(zâlimîne). Ve ey Âdem! Sen ve zevcen cennette yerleşin (oturun) sonra da, dilediğiniz yerden yeyin. Ve bu ağaca yaklaşmayın. O zaman (yaklaşırsanız ikiniz) zalimlerden olursunuz. Rabbimiz atalarımızın bu hatayı yapmalarını engelleyebilirdi. Şeytanın düşmanları olduğunu, söyleyerek önceden onları ikaz ediyor. Burada atalarımızın doğru ve yanlışı özgür iradelerini kullanarak ayırt etmeleri murat ediliyor. Buradan konumuza gelecek olursak, Allah bütün kullarının dünyada özgür iradeleri ile serbest bırakıldıklarında, neyi yapıp yapmayacaklarını önceden biliyor. Hatalı davranışlarını ve son anda idrak edip tövbe edenler ile hatalı davranışlarında ısrar edenleride biliyor. Ayette geçen hayat kitabımız, yani kader kayıtları böyle tutulmuş. Bu sebeple etkimiz olmadan başımıza gelen (Kader) olaylardan sorumlu değiliz. Bu olaylardan fayda veya zarar görsek de, Allah’ın takdir ve müsaade ettiğine inanıp tevekkül-Sabır gösterir isek derecât kazanıyoruz. Kendi irademiz ve Allah’ın izin vermesi ile meydana gelen (kaza) olaylardan bizzat sorumluyuz. Olumlu fiillerimizde derecât kazanıyoruz. Olumsuz fiillerimizde derecât kaybediyoruz. Böylece serbest irademiz ile doğru ve yanlışı birbirinden ayırmış ve dünya imtihanını kazanıyor veya kaybediyoruz. Bunun sonucunda ya derecât kazanıyoruz veya kaybediyoruz. Mümin kardeşlerimiz bunu böyle bilip yanlış düşüncelerden kurtulmalıdır. Aksi halde imtihanın manası kalmaz. Mükâfat ve cezanın değeri olmaz. Allah kullarının serbest iradeleri ile kendisine yönelmeleri halinde onları bir dostuna yönlendiriyor. Onun rehberliği kabul edildiğinde, dünya ve ahiret mutluluğu yaşanıyor. Aksi halde kaybedenlerden oluyoruz. Okuyucularımız bu gerçeklere uygun davranıp, yanlışlarını düzeltmeleri böylece dünya ve ahiretini kurtarmaları dileği ile konumuzu tamamlayalım. 31.10. 2020 lutfitumturk@hotmail.com Lütfi TÜMTÜRK
|