Kütahya Osmanlı Kültürünü Yayma ve Yaşatma Derneği okyay derneği

Salih Amel Nefsimizin Afetlerinden Arındırılması

Anasayfa » Tasavvuf Konuları » Salih Amel Nefsimizin Afetlerinden Arındırılması
share on facebook  tweet  share on google  print  

Salih Amel Nefsimizin Afetlerinden Arındırılması

"Tasavvuf Konuları" için, toplam 1 sonuç arasından 1 - 1 arası sonuçlar

Salih Amel

Nefsimizin Afetlerinden Arındırılması

Kutsal kitabımızın pek çok ayetinde “Âmenû ve amilus salihati” ifadesi geçer. Türkçe İman eden ve Salih amel yapan anlamında olan bu ifadenin İman eden kelimesinde meallerimizde genellikle ittifak var. Salih amel kısmında ise, çeşitli yorumlar bulunuyor. İncelediğim yirmi dört mealin çoğunda iyi, makbul, doğru, güzel yararlı, iş yapanlar olarak tercüme edilmiş. Bazı meallerimizde Erdemli, barışa yönelik iş yapanlar diye mana verenler bile var. Salih amelin iyi, güzel, doğru ve yararlı amel olarak tercüme edilmesi bir bakıma mazur görülebilir. Fakat Salih amelin nasıl barışa yönelik amel olduğunu anlamak mümkün değil. Bu farklılıklar insanlarımızın kafalarını karıştırıyor. Kur’ân meallerine olan güveni sarsıyor.

Bu Allah kelamıdır. İnsanlarımızın Allah’ın emirlerini yorumsuz bilme hakları var. Allah bir ifadeyi nasıl kullanmış ise aynen verilir. İfade şeklinde bir hikmet vardır. Tırnak içinde yorum yapılabilir. İnsanlarımız bu yorumlardan uygun gördüğünü benimser. Fakat kelimenin orijinal kısmının yorumsuz verilmesinin gerektiğini inanıyorum.

Ali İmran suresi 7. Ayette açıklandığı gibi, kur’ân ayetleri muhkem ve müteşâbih olarak ikiye ayrılmaktadır. Manaları, yorum gerektirmeyecek kadar açık olan ayetlere muhkem, açıklama, yorum gerektiren ayetlerin ise müteşâbih oldukları bildiriliyor. Aynı ayetin devamında müteşâbih ayetlerin manalarının herkes tarafından bilinemeyecekleri, bu ayetlerin Allah’ın (Ulülelbab diye nitelendirdiği) dostları tarafından tezekkür edilebileceği açıklanıyor. Amilus Salihat ifadesi muhkem, açık bir kelimedir. Türkçe karşılığı “Salih amel yapmak” tır.

Müteşabih ayetleri açıklayabilen, Allah’ın ulülelbab adı ile vasıflandırdığı kişiler kimlerdir. Kur’ân ayetlerini en doğru şekilde kimlerden öğrenebiliriz, konusu ayrı bir inceleme alanıdır. Onu başka yazımıza bırakalım. Bu yazımızda sadece Salih amel üzerinde durmak, rabbimizin bu ifade ile neyi anlatmak istediğini, kutsal kitabımızdan öğrenmeye çalışalım. Kutsal kitabımızın kırktan fazla ayetinde geçen bu ifadeden sonra, yapılan açıklamalardan bir kaç tanesini inceleyelim.

98/BEYYİNE-7: İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ulâike hum hayrul beriyyeh(beriyyeti).

Muhakkak ki âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler) ve salih amel yapanlar (nefs tezkiyesi yapanlar), işte onlar, onlar yaratılmışların hayırlı olanlarıdır.

45/CÂSİYE-30: Fe emmellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fe yudhıluhum rabbuhum fî rahmetih(rahmetihî), zâlike huvel fevzul mubîn(mubînu).

Fakat âmenû olanlara ve salih ameller yapanlara (Allah'a ulaşmayı dileyerek nefs tezkiyesi yapanlar) gelince, Rab'leri onları rahmetinin içine koyar. İşte bu, fevz-ül mübîndir (apaçık kurtuluştur).

7/A'RÂF-42: Vellezîne âmenû ve amilus sâlihâti lâ nukellifu nefsen illâ vus'ahâ ulâike ashâbul cenneh(cenneti), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).

Âmenû olanlar (hayatta iken Allah'a ulaşmayı dileyenler) ve salih amel işleyenler (nefs tezkiyesi yapanlar), kimseyi gücünden başka bir şeyle sorumlu tutmayız. İşte onlar cennet ehlidirler, onlar orada ebedî kalanlardır (kalacaklardır).

Yukarıdaki üç ayette, Salih amel yapanlar övülerek yaratılmışların en hayırlısı oldukları, bu sebeple kendilerinin rahmetin içine alınıp, cennete konulacakları anlatılıyor. Diğer ayetlerde de, onların mağfiret edilecekleri ve cennette ebedi kalacakları gibi benzer nitelikleri sayılarak övülüyorlar. Bu kadar takdir gören amel yapanları iyi ve faydalı iş yapanlar olarak vasıflandırmak yaratıcımızı hafife almak olur. Salih amel gerçekten iyi ve güzel ameldir. Ancak, rabbimizin bu amele çok önem vermesinde hikmetler olduğunu düşünüyoruz. Bu sebeple yaptığımız incele sonunda karşılaştığımız şu iki ayette konu daha iyi anlaşılıyor.

20/TÂHÂ-75: Ve men ye’tihî mu’minen kad amiles sâlihâti fe ulâike lehumud derecâtul ulâ.

Ve kim salih ameller (nefs tezkiyesi) yapmışsa ve O'na (Allah'a) mü'min olarak gelirse o zaman işte onlar, onlar için yüksek dereceler vardır.

20/TÂHÂ-76: Cennâtu adnin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ ve zâlike cezâu men tezekkâ.

İçinde ebedî kalacakları, altından nehirler akan adn cennetleri vardır. Ve işte bu, tezkiye olanların (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yapanların) mükâfatıdır.

Yukarıdaki ayetlerde, Salih amel yapanların yüksek derece sahipleri oldukları,  altından nehirler akan adn cennetlerinde kalacakları açıklandıktan sonra, bu ameli yapanların mükâfatları olarak “ Zalike Cezâu men tezekkâ”  ifadesi ile (Tezkiye) olanlar olarak açıklanıyor. Bu ifadeden Salih amel yapmanın nefislerin afetlerinden arındırılması olduğu anlaşılmaktadır. Şimdi de, nefsimizin afetleri ve bunlardan kurtulmanın nasıl olduğunu çok özet olarak da olsa anlamaya çalışalım.

Bilindiği gibi, Fizik vücudumuz içinde bizi Allah’ın emirlerine yönlendiren bir ruhumuz ve şeytanın etkisine açık, Allah’ın emirlerine karşı duran, bizi günah işlemeye yönlendiren bir de nefsimiz var. İblis nefsimizin afetlerini etkileyerek bizi yönlendiriyor. Allahû Teâlâ nefsimizi afetlerinden arındırıp, iblisin etkisinden kurtarmamızı, nefsimizi ruhlaştırmamızı istiyor. O zaman fizik vücudumuz dünyada Allah’ın emirlerine uygun davranıp dünya mutluluğunu yaşamamızı sağlıyor. Ahirette de cenneti hak ediyoruz. Nefsimizin afetlerinden arınması işlevi aşağıda ayetlerde görüleceği gibi zikrullah ile yapılıyor. Daha doğrusu kişinin gayretine uygun olarak  Allah nefsimizi tezkiye ediyor. Böylece,  Allah yolunun yolcuları olan evliyalar gibi dünya ve ahiret saadetini kazanıyoruz. Salih amel iyi ve güzel işler yapmanın ötesinde, böyle önemli manevi bir işlevin adıdır.

24/NÛR-21: Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun).

Ey âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o taktirde (şeytanın adımlarına uyduğu taktirde) muhakkak ki o (şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah'ın yasak ettiklerini) emreder. Ve eğer Allah'ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı (nefsinizin kalbine yerleşmeseydi), içinizden hiçbiri ebediyyen nefsini tezkiye edemezdi. Lâkin Allah, dilediğinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah, Sem'î'dir (en iyi işitendir) Alîm'dir (en iyi bilendir).

57/HADÎD-16: E lem ye’ni lillezîne âmenû en tahşea kulûbuhum li zikrillâhi ve mâ nezele minel hakkı ve lâ yekûnû kellezîne ûtûl kitâbe min kablu fe tâle aleyhimul emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).

Allah'ın zikri ile ve Hakk'tan inen şeyle (Allah'ın nurları ile), âmenû olanların (Allah'a ulaşmayı dileyenlerin) kalplerinin huşû duyma zamanı gelmedi mi? Kendilerine daha önce kitap verilip de böylece üzerinden uzun zaman geçince, artık (zikri unuttukları için) kalpleri katılaşan kimseler gibi olmasınlar. Onlardan çoğu fasıklardır.

39/ZUMER-23: Allâhu nezzele ahsenel hadîsi kitâben muteşâbihen mesâniye takşaırru minhu culûdullezîne yahşevne rabbehum, summe telînu culûduhum ve kulûbuhum ilâ zikrillâh(zikrillâhi), zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu, ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd (hâdin).

Allah, ihdas ettiği (nurların) ahsen olanlarını (rahmet, fazl ve salâvâtı), ikişer ikişer (salâvât-fazl ve salâvât-rahmet), Kitab'a müteşabih (benzer) olarak indirdi. Rab'lerinden huşû duyanların ciltleri ondan ürperir. Sonra onların ciltleri ve kalpleri Allah'ın zikriyle yumuşar, sükûnet bulur. İşte bu, Allah'ın hidayetidir, dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve Allah, kimi dalâlette bırakırsa artık onun için bir hidayetçi yoktur.

Yukarıdaki ilk ayette nefsimizin afetlerinden arınması olan tezkiyenin,  Allah’ın rahmet ve fazl denilen nurlarının nefsimizin kalbine yerleşmesi ile meydana geldiği anlatılıyor. İkinci ayette ise, zikir ile Allah’ın nurlarının indiğini kalpleri yumuşattığı açıklanıyor. Zümer-23. Ayette de, Nurların ikişer ikişer indiği, huşu duyanların sukunet bulduğu, bu olayın hidayet olduğu anlatılıyor. Ayetin son paragrafında da bu konuda Allah’ın bir hidayetçisinden yardım (Himmet) alındığı anlatılıyor. Dalalette kalanların hidayetçi bulamayacakları açıklanıyor. Bu hidayetçi Allah dostları (Nebi olmayan veli resuller) her dönem ve bölgede vardır. Bu hususta da şu ayeti inceleyelim.

3/ÂLİ İMRÂN-164: Le kad mennallâhu alel mu’minîne iz bease fîhim resûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn (mubînin).

Andolsun ki Allah, mü'minlerin (başlarının) üzerine (devrin imamının ruhu) bir ni'met olmak üzere (onların aralarında, kendi kavminin içinde) kendilerinden bir resûl beas eder. Onlara O'nun (Allah'ın) âyetlerini tilâvet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (Allah'a ulaşmayı dilemeden evvel) onlar gerçekten açık bir dalâlet içinde idiler.

Ayette kendilerinden ifadesi anlatılmak istenen husus, bizim tanıyıp bildiğimiz, içimizde yaşayan, bir Allah dostu olduğu anlaşılıyor. Bu kişinin nebi olamayan veli resul olduğu bildiriliyor. İmanın altı şartından biri olan Resullere inanmak, Nebiler ile beraber her dönemde yaşayan nebi olmayan veli resuller olduğu çok açık. Bunların her dönemde yaşadıkları, aynı lisanı konuşanlar olduğu aşağıdaki ayetlerde anlatılıyor.

5/MÂİDE-19: Yâ ehlel kitâbi kad câekum resûlunâ yubeyyinu lekum alâ fetretin min er rusuli en tekûlû mâ câenâ min beşîrin ve lâ nezîrin fe kad câekum beşîrun ve nezîr(nezîru) vallâhu alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).

Ey Kitap ehli! Resûllerin (peygamberlerin) fetret devrinde (aralarının kesildiği zamanda), sizlere gerçekleri açıklayan Resûl'ümüz (elçimiz) gelmişti. “Bize bir müjdeleyici ve de uyarıcı gelmedi.” dersiniz diye (dememeniz için). Oysa size "müjdeleyici ve uyarıcı" bir Resûl gelmişti. Allah herşeye kaadirdir.

14/İBRÂHÎM-4: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).

Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah'a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz'dir, Hikmet Sahibi'dir.

Görüldüğü gibi kutsal kitabımızda her konu açıklığa kavuşuyor. Konumuz olan Salih amel konusunda daha çok şeyler yazılabilir. Biz uzatmadan bir iki hususu daha açıklayıp konumuzu tamamlayalım. Allah yolunun yolcuları olan veliler ile sıradan insanlarımızın başardıkları Salih amel bir değildir. Bu yolda kim ne kadar yol alırsa, mükafatını da derece (oranda) kazanıyor bu husustaki şu ayeti de görelim.

5/MÂİDE-93: Leyse alellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti cunâhun fîmâ taimû izâ mettekav ve âmenû ve amilûs sâlihâti summettekav ve âmenû summettekav ve ahsenû vallâhu yuhibbul muhsinîn.

Âmenû olanlar ve salih amel yapanlar (ıslâh edici amel, nefs tezkiyesi yapanlar) üzerine, takva (1. takva) sahibi olmadıkları zaman yediklerinden dolayı bir günah yoktur. Âmenû olun ve amilûssâlihat yapın! Sonra da takva sahibi olun (3. takvaya ulaşın)! Âmenû olun sonra da takva sahibi olun (4. takvaya ulaşın) ve ahsen olun! Allah muhsinleri (ahsen olanları, 4. takvaya ulaşanları) sever.

Görüldüğü gibi herkes nefsini tezkiye ettiği ölçüde üst seviye takvaya ulaşıyor. Yani, Allah’a daha yakin oluyor. Ona göre mükafat aldıkları anlaşılıyor. Dördüncü takvaya ulaşanların, Muhsinler makamına ulaştıkları Ahsen (Tertemiz) oldukları, görülüyor. Salih amelin kişiyi sabıra ulaştırdığı, böylece kurtuluşa ulaşan mutlu ve mübarek kişiler oldukları anlaşılıyor. Netice olarak Salih amel bizi Allaha yaklaştıran ameldir.

18/KEHF-110: Kul innemâ ene beşerun mislukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhid(vâhidun), fe men kâne yercû likâe rabbihî fel ya’mel amelen sâlihan ve lâ yuşrik bi ıbâdeti rabbihî ehadâ (ehaden).

De ki: “Ben sizin gibi sadece bir beşerim. Bana sizin ilâhınızın tek bir ilâh olduğu vahyolunuyor. O taktirde kim Rabbine mülâki olmayı (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı) dilerse, o zaman salih amel (nefs tezkiyesi) yapsın ve Rabbinin ibadetine başka birini (bir şeyi) ortak koşmasın.”

İslam teslim dinidir. İlk teslim de ruhumuzdur. Allah’a ulaşmayı dileyen kişi rehberini bulup tabiiyetini gerçekleştirdikten sonra yaptığı zikirler ile nefsini afetlerinden arındırmaya başlıyor. Nefsimiz %51 arındığında ruh Allah’a ulaşıp teslim oluyor. Sonra kişinin kabiliyet ve samimiyetine göre arınma daha üst sevilere ulaştığında fizik vücut, nefs ve iradenin teslimleri meydana geliyor. Şu ayetleri verip konumuzu tamamlayalım.

11/HÛD-11: İllellezîne saberû ve amilûs sâlihât(sâlihâti), ûlâike lehum magfiretun ve ecrun kebîr.

Sabredenler ve salih amel (nefsi tezkiye edici amel) yapanlar hariç. İşte onlar için mağfiret (günahların sevaba çevrilmesi) ve büyük ecir (mükâfat, bedel) vardır.

91/ŞEMS-9: Kad efleha men zekkâhâ.

Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir.

İşte İslam böyle bir dindir. Kişiyi sıfırdan alıp, dünya ve ahiret mutluluğunun zirvesine ulaştırır. Nefs tezkiyesi, Salih amel yapmak dinimizin en önemli işlevidir. Bunu herhangi bir olumlu faaliyetimiz ile karıştırmamak lazım. Salih amel yapmanın ilk başlangıcı, Allah’a yönelip, ruhen ona ulaşmayı dilemekle başlar. Bunu kalpten dilediğimizde Allah bizi bir dostuna ulaştıracaktır. Onun rehberliğinde dünya ve ahiret mutluluğu yaşayacağız. Bu vesile ile okuyucularımızın Mübarek üç aylarını ve Regaip kandillerini kutlar. Bu mübarek günlerin hayırlara vesile olmasını, Yüce rabbimizin ülkemizi ve İslam âlemin, Pandemi salgınından kurtarmasını, bizi huzur içinde ramazana kavuşturmasını dilerim. 17 Şubat 2021

lutfitumturk@hotmail.com                                                                                       Lütfi TÜMTÜRK

 

.

Kaynak : Lütfi TÜMTÜRK
Tür : Diğer Tarih : 20.02.2021
[ Tüm yazılara ulaşmak için burayı tıklayınız. ]
Sayfa Ziyaret Sayacı
44.003