Kütahya Osmanlı Kültürünü Yayma ve Yaşatma Derneği okyay derneği

Kur’ânda Emanet Kavramı Yanlış Bilinen Gerçekler.

Anasayfa » Tasavvuf Konuları » Kur’ânda Emanet Kavramı Yanlış Bilinen Gerçekler.
share on facebook  tweet  share on google  print  

Kur’ânda Emanet Kavramı Yanlış Bilinen Gerçekler.

"Tasavvuf Konuları" için, toplam 1 sonuç arasından 1 - 1 arası sonuçlar

Kur’ânda Emanet Kavramı.

Yanlış Bilinen Gerçekler.

Kainatın yaratıcısı olan Allah, İnsanların mutluluğu için gerekli olan bilgileri, Nebiler aracılığı ile kutsal kitaplarda insanlara ulaştırır. Resuller bunları örnekler ile insanlara anlatır. İblis de, bunların yanlış anlaşılması için elinden geleni yapar. Hz. Âdem ve Havva validemizi yalanları ile kandırıp, cennetten kovulmalarına sebep olmuş. Sureti haktan görünür. İnsanları yanıltmaktan hiç vaz geçmez. Onları kandırmak için kendisine yakın insanları kullanır. Allah’a yönelip, Takva sahibi olan, Allah dostları haricindeki tüm İnsanları kolayca kandırır.

Kur’ânı kerimdeki bazı kavramlar yanlış algılanmakta, bu durum insanların mutluluğunu engellemektedir. Kısaca iki örnek verip, ayrıntıya girmeden, konumuza geçmek istiyorum. Şefaat kavramı Yanlış bilinen en önemli kavramlardan biridir. Şefaat, dünya hayatında Allah dostlarının talebeleri için dua etmeleridir. Bu, Nisa-64 ayette çok açık olarak anlatılır. Hz. Peygamberimiz, Kızı Fatma validemize, “Sana ahirette yardım edemem.” Hadisi meşhurdur. Bu konu çok yazıldı. Yakında tekrar yazmak istiyorum. İnşaallah.

Yanlış algılanan ikinci husus, Zekat kavramı. Kur’ânda, kazancımızda fakirin hakkı olduğu bildiriliyor. Kazancımızın 1/40 bizim değil. Onu çevremizdeki ihtiyaç sahiplerine vermek gerekiyor. O zaman bizde kalan miktar temizlenmiş, bereketlenmiş oluyor. Allah dostları zekât kadar, Bakara-177. Ayette geçen “Birr” olarak ifade edilen infak emrini de yerine getirir. Hz. Peygamberimiz döneminde mübarek sahabe, emredilenin iki misli, yani %10 verdiği biliniyor. Hz. Ömer varlığının yarısını, Hz. Ebubekir ise tüm mallarını vermiş. Günümüzde sadece kazancımızın değil, birikimlerimizin de zekâtı olduğu zannediliyor. Böylece zekât müessesi zorlaştırılıyor. Hâlbuki birikimlerimizi çalıştıracağız. Bundan elde edilecek gelirin 1/40’ı zekât olarak verilecek. Zekat sadece ramazan ayına mahsus değildir. Kazancımız elimize geçtiği zaman fakire verilmesi gerekir. Çünkü fakirin (sadece ramazanda değil) tüm sene ihtiyacı var. Haftalık ve aylık gelirlerimizin zekâtını vermeyip bir sene kullanmak. Fakirin hakkını yemektir. Yanlış algılanan diğer bir kavram da emanet meselesidir. 

4/NİSÂ-58: İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli), innallâhe niımmâ yeızukum bih(bihî), innallâhe kâne semîan basîrâ (basîran).

“Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi ve insanlar arasında hakemlik yaptığınız zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki Allah, onunla (bununla) size ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki Allah, en iyi işiten ve en iyi görendir.”

Yukarıdaki ayette Allah, Emanetleri ehline teslim etmemizi emrediyor. Bu husus, çağımızda insanların kendi aralarında birbirlerine geçici olarak bıraktıkları değerler olarak algılanıyor. Gerçi kur’ânın yedi ruhu var. Bir kavram birkaç konuda algılanabilir. Bu Allah’ın kullandığı edebi sanattır. Böyle de algılanabilir. Ancak, Rabbimizin çok önem verdiği bir konunun böyle basite indirgenmesi çok yanlış olur. Ayette ifade edildiği gibi emanetler çoğul, fakat sahibi tekil olarak bildiriliyor. Bu yüzden kavramın bilinenden farklı olduğu anlaşılıyor.

33/AHZÂB-72: İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal insân(insânu), innehu kâne zalûmen cehûlâ (cehûlen).

“Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk, teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o (nefs), çok zalimdir, çok cahildir.”

Allahû Teâlâ burada "emanet" kavramı ile "ruh"tan bahsetmektedir. Fizik vücudumuz, nefs ve ruhumuza mekânlık yapıyor. Yukarıdaki ayette insan için çok zalim ve çok cahil ifadeleri kullanılıyor. Bu, henüz tezkiye olmamış nefsin vasıflarıdır. Cahil ve zalim olmak, nefsin afetlerinin ifadesidir. Nefs, zalimdir ve cahildir. Hayata böyle başlar. Başlangıçta, Fizik vücudumuzu olumsuz yönlendirir. Nefs tezkiye edildiği oranda afetlerinden arınır. Zalim hüviyeti yok olur, Kişi, müşfik bir insan olur. Cehalet de yok olur; yerine ilim gelir, kişi âlim olur.

Ruhumuz, fizik vücudumuza Allah tarafından verilen bir emanettir. Hz. Âdem ve Havva validemizin Cennette yasaklanan meyveyi yemelerinin sebebi, İblisin yalanları ile kandırdığı nefisleridir. Ruhumuz ise, dünya hayatında, nefsimizin muhalefetinden kendimizi korunmak amacı ile tezkiye oluncaya kadar geçici emanet olarak görevlendirilmiş, Allah’ın emanetidir. Allah yolunda nefsimizi tezkiye edip, afetlerinden arındırdıktan sonra ruhumuz, sahibi olan Allah’a iade edilerek, teslim edilmesi gerekiyor. Bu sebeple İslam teslim dinidir.

13/RA'D-20: Ellezîne yûfûne bi ahdillâhi ve lâ yenkudûnel misâk (misâka).

“Onlar, Allah'ın ahdini ifa ederler (ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve iradelerini Allah'a teslim ederler). Ve misaklerini (diğer teslimlerle birlikte iradelerini de Allah'a teslim edeceklerine dair misaklerini) bozmazlar.”

13/RA'D-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb.

“Ve onlar Allah'ın (ölümden evvel), Allah'a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O'na (Allah'a) ulaştırırlar. Ve Rab'lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.”

Nefsimiz afetlerinden arındıktan sonra, geçici emanet olan ruhumuzun, Allah’a iadesi, yukarıdaki ayette açık olarak anlatılıyor. Ruhumuzun Allah’a iade edilerek teslimi, fizik olarak uygulanan bir olaydır. Ruhun teslimi ile kişi hidayete eriyor. Anadolu evliyalarına erenler denilmesinin hikmeti budur. Bunlar dünya hayatını yaşarken ruhlarını Allah’a ulaştıran mübarek kişilerdir. Fizik vücudumuz ile nefsimizin de Allah’a teslimi gerekiyor. Ancak bunlar Ruhun teslimi gibi fizik değil,  (Askerin Komutanına, memurum amirinin emrine teslim olmaları gibi) imajiner teslimlerdir. İslam’ın teslim dini olmasının hikmeti de buradan geliyor.

23/MU'MİNÛN-8: Vellezîne hum li emânâtihim ve ahdihim râûn(râûne).

“Ve onlar, emanetlerine ve ahdlerine riayet edenlerdir (uyanlar, sadık olanlardır).”

23/MU'MİNÛN-9: Vellezîne hum alâ salavâtihim yuhâfızûn(yuhâfızûne).

“Ve onlar, salâvâtlarını (namazlarını) muhafaza edenler (devam ettirenler)dir.”

Yukarıdaki ayetlerde, Ruhunu ve fizik vücudunu teslim edenlerin özellikleri veriliyor. Bu ayetleri görünce Emanet kavramının, günümüzde algılandığı gibi basit emanetler olmadığı daha iyi anlaşılıyor. Allahû Teâlâ,  çok önemli olan bu konunun iyi anlaşılması için yukarıdaki ayetin aynısını, Meariç-32-34 ayetlerde tekrar ediyor.

Bu ayetler ile emanet kavramı açıklığa kavuşuyor. Emanet kavramının basit bir emanet kavramının ötesinde ruhun teslimi olduğu çok açık. Okuyucularımızın tamam da, bu emanetin iadesini (teslimini)  nasıl yapacağız. Diyenler olabilir.  Allah Emanet olan ruhun teslimini üzerine almış. Bize düşen sadece Allah’a yönelip, dünya hayatında ruhumuzu teslim etmeyi niyet etmekten ibaret. O zaman Allah kullarına, rehber insan (Mürşit) ve zikir sevgisi vererek, bu manevi eylemi kolaylaştırıyor. Ruhumuzu bizzat Allah, kendisine ulaştırıp, bizi hidayete erdiriyor. Bu husus aşağıdaki ayetlerde net olarak anlatılıyor.

29/ANKEBÛT-5: Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm.

“Kim Allah'a mülâki olmayı (hayattayken Allah'a ulaşmayı) dilerse, o taktirde muhakkak ki Allah'ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir (ruhu mutlaka hayattayken Allah'a ulaşacaktır). Ve O; en iyi işiten, en iyi bilendir.”

13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb (enâbe).

“Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O'na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”

Görüldüğü gibi Allah kendisine yönelen kulunun nefsini tezkiye ettikten sonra, Ruhu’nu iade etmeyi niyet etmesi halinde, ruhu bizzat kendisine ulaştırıyor. Bu niyeti yapan kişi, Ruhun teslimi için ömrü vefa etmese bile, Allah onun samimi niyeti sebebi ile ruhun sağlığında kendisine ulaşmış kabul edip, kişiyi cennetine alıyor. Ruhun teslimi, diğer imaj teslimlerin öncüsü oluyor. Onun için okuyucularımızı hemen Allaha yönelip, tüm evliyalar gibi dünya hayatında ruhlarını Allah’a teslim etmeyi niyet etmelerini tavsiye ederiz.

3.Aralık.2021

lutfitumturk@hotmail.com                                                                                         Lütfi TÜMTÜRK

Kaynak : Lütfi TÜMTÜRK
Tür : Diğer Tarih : 3.12.2021
[ Tüm yazılara ulaşmak için burayı tıklayınız. ]
Sayfa Ziyaret Sayacı
44.224