Sıratı Müstakim Üzerinde İlerlemek. 1-Allah’a yakın olmaya çalışmak. Âmenû Olmak. Bu gün, hayat kitabımız olan Kur’ânı Kerim’in en önemli kavramı olan Sırat-ı Müstakim kavramı üzerinde durmak, dinimizin temel hedeflerinden biri olan, bu ifade ile verilmek istenen mesajı irdelemek istiyorum. Kutsal kitabımızın kalbi olan Fatiha süresinde, Allah’tan yardım talep edip, “Bizi sırat-ı Müstakim’e ulaştır.” Diyoruz. Sonra, bu yolun özellikleri açıklanıyor. Sonra, “Üzerlerine nimet verdiklerinin yolu” deniliyor. Bu yolun “Üzerlerine gadap duyulmuşların ve delâlet’te kalmışların yolu değil.” Mesajı veriliyor. Sırat, Arapça yol demek. Müstakim ise istikamet üzere manasınadır. İkisi beraber “İstikamet üzere olan yol.” anlamı çıkıyor. Yol olduğuna göre bir yerlere ulaşan yol olduğu anlaşılıyor. Öyle bir yol ki, Allah’ın gadaplandığı, kızdığı, delâlette kalanların bulunmadığı, bir yol olduğu anlaşılıyor. Bu yolda olanlardan Allah’ın hoşnut olduğu, delâlet’in zıddı olan Hidayette olanların bulunduğu bir yol olduğu anlamı çıkıyor. Kutsal kitabımızda bu kavram çok kullanılıyor. Bu yol müminleri acaba nereye götürüyor? Araştırdığımızda şu mübarek ayet karşımıza çıkıyor. 15/HİCR-41: Kâle hâzâ sırâtun aleyye mustekîm (mustekîmun). Allahû Tealâ şöyle buyurdu: “İşte bu, Bana yönlendirilmiş (Bana ulaştıran) yoldur.” Şimdi problem çözüldü. Demek ki bu yol, sırat-ı müstakim üzerine çıkan ruhları Allah’a ulaştırıyor. Bu ifadeden ruhları Allah’a ulaşan kişilerin, Hidayette olduklarını öğreniyoruz. Şimdi de Allah’ın hangi kullarını bu yola ulaştırdığını, daha doğrusu Allah’ın hoşnut olduğu bu kişiler kimlerdir. Bunu öğrenip, biz de sırat-ı müstakim üzerine çıkıp, Allah’a yaklaşmak, Ruhumuzu Allah’a ulaştırıp Hidayete ermek istiyoruz. Bu düşünce ile kutsal kitabımızda araştırdığımızda, İmamı Şafi Hz. lerinin kur’ânın özeti olduğunu söylediği Asr suresine ulaşıyoruz. 103/ASR-1: Vel asr(asri). 103/ASR-2: İnnel insâne le fî husr (husrin). Asra yemin olsun. Muhakkak ki insan, gerçekten hüsrandadır. 103/ASR-3: İllellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve tevâsav bil hakkı ve tevâsav bis sabr (sabrı). Ama âmenû olanlar, nefs tezkiyesi yapanlar, Allah'a ruhu ulaşıp Hakk'ı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler hariç. Yüce Rabbimiz yemin ile başladığı surede insanların hüsranda olduğunu bildiriyor. Hüsrandan kurtulan dört grup insandan bahsediliyor. Bunların başında “Âmenû olanlar” olduğu, sonra “Salih amel” yapanlar, “Hakkı tavsiye edenler” ile “Sabrı tavsiye edenler” in hüsranda olmadıkları açıklanıyor. Bunlar acaba ne yapıyorlar da hüsran kurtuluyorlar? Şimdi özellikleri verilen bu grupları inceleyelim. Bu yazımızda sadece âmenû olanları, fazla detaya girmeden kısaca açamaya çalışalım. 1-Âmenû olmak. Âmenû olmak kavramı, inanmak fiilinden geliyor. Meallerde inanmak, mümin olmak olarak açıklanıyor. Fakat Asr suresinde, bu fiile özel bir anlam veriliyor. Kur’ânı kerimde, sırat-ı Müstakim üzerine çıkmak, Takva sahibi olmak, Salih Amel yapmak gibi mesajlardan önce, hep bu Âmenû olmak kavramı veriliyor. Onun için bu kavramda bizim bilmediğimiz bir özellik olmalı diye düşünüyoruz. Bilgisayar Kur’ânı Kerim proğramının arama seçeneğine, Âmenû yazdıktan sonra tarattığımızda iki yüzden fazla ayet çıkıyor. Bunları incelmeye çalıştığımda, şu ayetlerin konuyu aydınlattığını görüyoruz. 25/FURKÂN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ (rahîmen). Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü'min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur'dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm'dir (rahmet nuru gönderendir). 5/MÂİDE-93: Leyse alellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti cunâhun fîmâ taimû izâ mettekav ve âmenû ve amilûs sâlihâti summettekav ve âmenû summettekav ve ahsenû vallâhu yuhibbul muhsinîn. Âmenû olanlar ve salih amel yapanlar (ıslâh edici amel, nefs tezkiyesi yapanlar) üzerine, takva (1. takva) sahibi olmadıkları zaman yediklerinden dolayı bir günah yoktur. Âmenû olun ve amilûssâlihat yapın! Sonra da takva sahibi olun (3. takvaya ulaşın)! Âmenû olun sonra da takva sahibi olun (4. takvaya ulaşın) ve ahsen olun! Allah muhsinleri (ahsen olanları, 4. takvaya ulaşanları) sever. İlk ayetimizde, Mürşit önünde tövbe ederek âmenû olanların, Salih amel yaptıkları ve onların imanları artan Mümin kişiler olduğu, bu sebeple günahlarının sevaba çevrildiği açıklanıyor. Diğer ayette de, âmenû olup Salih amel yapanların takva (Allah’a daha yakın) sahibi oldukları, sonra takva derecelerini artırdıkları anlatılıyor. Âmenû olanların imanları artan, Allah’a daha yakın takva sahibi mümin olduklarına göre, bu güzelliğe ulaşamayan müminlerin olduğu da anlaşılıyor. Biz de Allah’a daha yakın olmanın yollarını arıyorduk. Şimdi bu konu üzerinde odaklanıp, olayın kısaca detayına girmeye çalışalım. Demek ki Âmenû olmanın yolu mürşit önünde tövbe etmekten geçiyor. Bu konuda, Mutasavvıf, büyük Allah dostu Efendimizden öğrendiğimiz 28 basamaklı, her basamağı ayetler ile ispat edilen İslam merdivenini okuyucularımız ile paylaşmamız gerekiyor. Asr suresinde bahsi geçen dört grub’a, yedişer basamak veya aşama ile ulaşıldığını öğrenmiştik. Şimdi âmenû olabilmek için geçirilen yedi basamak veya aşamada ne gibi gelişmeler yaşanıyor, Onları görelim. 1-Olayların yaşanması : Hepimiz özel hayatımızı yaşarken bazı olaylar ile karşılaşıyoruz. Bunların bazıları bizi olumlu, bazıları olumsuz etkiliyor. Alllahû Teâlâ, Bakara 216. Ayetinde, özet olarak mealen,”Karşılaştığınız olayların Hayır veya şer olduğunu siz bilmezsiniz. Allah bilir.” Deniliyor. Allah bizi bazı olaylar ile intihan ediyor. (Tevbe-126). Kendisine yaklaşmamızı istiyor. Onun için karşılaştığımız olayları önemseyeceğiz. Bunlarda bir Hikmet olduğunu düşüneceğiz. 2-Olayların değerlendirilmesi: Karşılaştığımız olayların arkasında hikmet olduğu düşüncesi ile değerlendireceğiz. Sonunda ya Allah’ı seçeceğiz veya adam sende boş ver deyip. Allah’ın olmadığı hayatımıza devam edeceğiz. Büyük bir samimiyet ile olumlu değerlendirdiğimiz takdirde Allah’ın yardımını hemen yanımızda net bir şekilde hissedeceğiz. Allah bizi çok seviyor. Dünyada mutlu olalım diye bizi yarattı. Bu yüzden kendisine yaklaşmak isteyen kulunun, kendisine yaklaşma talebini kalbinde görünce mutlaka yardım edecek. Onu kulluğuna kabul edecektir. 3-Allah’a ulaşmayı dilemek ; Kişi olayları olumlu değerlendirmesi halinde, dünya hayatında Ruhen Allah’a ulaşmayı dileyecektir. Bu hayatında verdiği en önemli karardır. Kişiyi hüsrandan ve Cehenneme gitmekten kurtaran karardır. Allah kendisine ulaşmayı dileyen kulunun ruhunu, (kişi kendisine düşen (Zikri)’i yapması halinde) mutlaka kendisine ulaştıracaktır. (Rad-21, Ankebut-5) 4-Allah’ın rahman esması ile tecelli etmesi : Allah kendisine yaklaşmak isteyen kulunun, bu talebini işitir, bilir ve kalbinde görünce, bu samimiyeti sebebi ile ona rahman esması ile tecelli eder. Kişinin görme, işitme ve idrak hassaları kapalı iken, bu engeller kaldırılır. Kişi görür, işitir ve idrak eder hale gelir. (Enam-36) 5-Görme organı ve hassası üzerindeki engellerin kaldırılması ; Kişinin, Allah dostları ile arasında Hicabı Mesture ve Görme hassası üzerinde Gışavet isimli perde vardı. Bu sebeple Allahın güzelliklerini göremiyordu. Bu engeller kaldırılır. Kişi manevi güzellikleri yaşamaya, Allah yolunda ilerlemeye başlar. (İsra-45). Allah, kişiyi hak ve batılı ayıran furkan sahibi yapar. Sonra kendisisine yedi ihsan (ikisini almıştı.) verilecektir. (Enfal-29) 6-İşitme (semi) organ ve hassası üzerindeki engellerin Kaldırılması ; Kişinin daha önce kendisine iletilen Allah’ın güzelliklerini işitemiyordu. Çünkü İşitme hassası mühürlü, kulaklarında da işitmeyi engelleyen vakra isimli engel vardı. Kişinin Allah’a ulaşmayı dileyip, âmenû olması sebebi ile İşitme (Semi) hassası üzerindeki mühür açılır. Kulaklarındaki vakra kaldırılır. Böylece aldığı iki ihsan ile kendisine iletilen güzellikleri işitir. ( İsra-46, Enam-36, Hud-24.) 7-Kalbin idrak etmesini engelleyen ekinnetin kaldırılması, yerine idraki artıran ihbat sisteminin konulması ; Kulaklarındaki vakra alındıktan sonra kişi işitir. Fakat fıkıh edemez. Konuları idrak etmesini engelleyen kalbindeki Ekinnet vardı. Âmenû olması sebebi ile bu engel de kaldırılır. İdrak hassasındaki mühür açılır. Allahû Teâlâ bir de idrak etmesini kolaylaştıran ihbat isimli fıkıh sistemi kişinin kalbine yerleştirilir. Böylece çevresinde meydana gelen güzellikleri idrak etmeye başlar. İhbat sistemi ile yedi ihsan da tamamlanmış olur. ( İsra-46, Haç-54) Kişi henüs rehber kur’ân öğretmeni olan mürşidine ulaşmamış, tövbe almamıştır. Fakat Allah, onun kalbindeki samimi yönelimini biliyor. Hidayete ulaşma niyetini belli etmiştir. Bu sebeple kendisine yedi Furkan ve yedi ihsan vererek kulluğuna kabul etmiş. Kişi artık Sırat-ı müstakim üzerinde kabul ediliyor. Âmenû oluyor. Hüsrandan kurtuluyor. Bu aşamadan sonra kişinin ömrü yetmez. Tabi olamadan, ruhunu teslim edemeden vefat etse bile, Allah kulunun samimi yönelimi sebebi ile onu kendisine ulaşmış kabul ediyor. Onu Cennetine alıyor. Okuyucularımızın konuyu iyi inceleyip Allah’a ulaşmayı dilemelerini tavsiye ederim. Salih amel yapmak, hakkı ve sabrı tavsiye etmek. Kavramlarını bir başka gün incelemek düşüncesi ile okuyucularımızın Berat kandillerini kutlarım. Ramazana 15 gün kaldı. Rabbim hayırlısı ile ramazana kavuştursun. 16.03.2021 lutfitumturk@hotmail.com Lütfi TÜMTÜRK
|