Müminlerin Hidayetini Engellemek. Büyük Vebal Var. Allah insanı dünya ve ahirette mutlu olsunlar diye yaratmış. Dünya’da nasıl davranmaları gerektiğini anlatan kitaplarını ve bu kitabın öğretmenleri olan nebi ve onların olmadığı devirlerde veli resullerini her dönem ve mekânlarda görevlendirmiş. Bu resullerin rehberliğini kabul edenler hidayete ulaşmış. Mutluluğu yakalamış. 3/ÂLİ İMRÂN-164: Le kad mennallâhu alel mu’minîne iz bease fîhim resûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn (mubînin). “Andolsun ki Allah, mü'minlerin (başlarının) üzerine (devrin imamının ruhu) bir ni'met olmak üzere (onların aralarında, kendi kavminin içinde) kendilerinden bir resûl beas eder. Onlara O'nun (Allah'ın) âyetlerini tilâvet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (Allah'a ulaşmayı dilemeden evvel) onlar gerçekten açık bir dalâlet içinde idiler.” Bu resuller inananlara Allah’ın ayetlerini okuyor, Nefislerini afetlerinden arındırıyor. Kitabın içeriğini, hikmeti öğretiyor. Onları delaletten kurtarıp, hidayete ulaştırıyor. İblis ve nefsinin hevasına tabi olanlar, delalette kalmaya devam ediyor. Bu aşamada insana düşen şey, Allah’a yönelmek, onun resullerini araştırmak, kendisine yakın bulduğu resulün rehberliğini kabul etmek. Allah bu aşamaya müdahale etmiyor. Kulların, aklını kullanarak, bu güzelliği özgür iradeleri hak etmelerini istiyor. Kişiye düşen şey, Allah’a yönelip, ruhen ona ulaşmayı dilemekten ibaret. O zaman Allah’ın yardımı geliyor. Allah bir şekilde hidayetçisine ulaştırıyor. 5/MÂİDE-19: Yâ ehlel kitâbi kad câekum resûlunâ yubeyyinu lekum alâ fetretin min er rusuli en tekûlû mâ câenâ min beşîrin ve lâ nezîrin fe kad câekum beşîrun ve nezîr(nezîru) vallâhu alâ kulli şey’in kadîr (kadîrun). “Ey Kitap ehli! Resûllerin (peygamberlerin) fetret devrinde (aralarının kesildiği zamanda), sizlere gerçekleri açıklayan Resûl'ümüz (elçimiz) gelmişti. “Bize bir müjdeleyici ve de uyarıcı gelmedi.” dersiniz diye (dememeniz için). Oysa size "müjdeleyici ve uyarıcı" bir Resûl gelmişti. Allah her şeye kaadirdir.” Görüldüğü gibi kimse benim yaşadığım dönemde Allah’ın resulü yoktu diyemez. Resuller görevlerini yapıp, insanları uyarıyor. Resullere tabi olan müminler kendilerini kurtardığı gibi, yaşadığı güzellikleri çevresi ile de paylaşmaları gerekiyor. Onların hidayetine sebep olanlar pozitif derecat kazanıyor. Resul ve müminlerin bu tebliğine, diğer insanlar üç şekilde yaklaşıyor. Tebliğe inanıp kendisini kurtaranlar. Tebliğe kayıtsız kalanlar ve tebliğe inanmadığı gibi, kendilerini kurtarmaya çalışan müminleri de, Allah yolundan uzaklaştırmaya çalışanlar olarak, üç grupta incelenebilir. Bu gün, son gruptaki, insanların hidayetini engelleyenleri irdelemek, bu olumsuz gayretin neticesinin vebalini paylaşmak istiyorum. Bu konuda Kutsal kitabımızdaki, şu ayetleri inceleyelim. 4/NİSÂ-167: İnnellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi kad dallû dalâlen baîdâ (baîden). Muhakkak ki inkâr edenler ve Allah'ın yolundan alıkoyanlar (saptırmış olanlar),uzak bir dalâletle sapmışlardır.” 4/NİSÂ-168: İnnellezîne keferû ve zalemû lem yekunillâhu li yagfire lehum ve lâ li yehdiyehum tarîkâ (tarîkan). “Muhakkak ki inkâr edenleri ve zulmedenleri (başkalarını da mürşide ulaşmaktan men edip saptıranları), Allah mağfiret edecek değildir ve yola (Allah'a ulaştıran Sıratı Mustakîm'e) hidayet edecek değildir.” Görüldüğü gibi, Allah insanların hidayetini engelleyenleri uzak dalalette olanlar olarak vasıflandırıyor. Onların mağfiret edilmeyeceği bildiriliyor. Uzak dalalette olmak, hidayete erme ihtimali olmayanlar. Mağfiret edilmemek, günahlarının af edilmeyeceği anlamı taşımaktadır. Bu hususu şu ayet ile biraz daha açalım. 2/BAKARA-27: Ellezîne yenkudûne ahdallâhi min ba’di mîsâkıh(mîsâkıhî), ve yaktaûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yufsidûne fîl ard(ardı) ulâike humul hâsirûn(hâsirûne). “Onlar (fâsıklar), (kâlû belâ günü Allah'a verdikleri) misaklarından sonra, Allah'ın Ahdi`ni bozarlar. Ve Allah'ın, O'na (Allah'a) ulaştırılmasını emrettiği şeyi keserler. Ve (başka insanların, ruhlarını Allah'a ulaştırmalarına da mani olurlar. Ve bu sebeple) yeryüzünde fesat çıkarırlar. İşte onlar (kazandıkları pozitif dereceler negatif derecelerden az olup) hüsranda olanlardır.” Yukarıdaki ayette, bu olumsuz faaliyette bulunan insan (fasık)’ların (Eles bezminde) Allaha verdikleri Dünya hayatında ruhlarını Allah’a ulaştırmaları hususunda verdikleri Allah’ın ahdini engelledikleri, Ruhlarını Allah’a ulaştırmaları hakkındaki gayretlerini bozdukları bildiriliyor. Bu kişiler dünyada fesat çıkaranlar olarak değerlendiriliyor. Yetmez, aynı konuyu açıklayan Rad-25. Ayette, bu kişilerin lanet alanlar olduğu, Cehennemin en kötüsünün onlar için olduğu bildiriliyor. Aman Allah’ım bu ne büyük vebal, Allah insanı bu durumu düşmekten korusun. Bu olumsuz gayretin sonunda hidayete ulaşamayan kişiler de, bu insanlar için beddua ediyor. 33/AHZÂB-67: Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnes sebîl(sebîlâ). Ve cehennemde olanlar derler ki: “Yarabbi, muhakkak ki biz, sâdatlarımıza (dînde ileri gidenlerimize) ve küberamıza (büyüklerimize) itaat ettik. Ve böylece Senin yolundan (Sıratı Mustakîmi'nden) saptırdılar.” 33/AHZÂB-68: Rabbenâ âtihim dı’feyni minel azâbi vel anhum la’nen kebîrâ(kebîren). “Rabbimiz, onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle lânetle.” Dalalette kalanlar kendilerini saptıran (Sadat ve Kübera)’lar için biz onlara itaat ettik. Onlar yüzünden delalette kaldık. Onlara iki kat azap ver diye dua ediyor. Bu da yetmez gibi onların lanetlenmesi talep ediliyor. Bu lanet olayı kutsal kitabımızda sadece diğer insanların hidayetine mani olanlar için kullanılan ceza olduğunu biliyoruz. Bu olumsuz olay nasıl uygulanıyor, biraz da bu konuya bakmak istiyorum. 2/BAKARA-159: İnnellezîne yektumûne mâ enzelnâ min el beyyinâti vel hudâ min ba’di mâ beyyennâhu lin nâsi fîl kitâbi, ulâike yel’anuhumullâhu ve yel’anuhumul lâinûn(lâinûne). “Muhakkak ki, beyyinelerden indirdiğimiz şeyleri ve hidayeti (ölmeden evvel ruhun Allah'a ulaştırılmasını) Kitap'ta insanlara açıklamamızdan sonra gizleyenlere, işte onlara, Allah lânet eder ve lânet ediciler de onlara lânet eder.” 4/NİSÂ-52: Ulâikellezîne leanehumullâh(leanehumullâhu) ve men yel’anillâhu fe len tecide lehu nasîrâ (nasîran). İşte onlar, Allah'ın lânetledikleridir ve Allah kimi lânetlerse, artık onun için asla bir yardımcı bulamazsın. Görüldüğü gibi Allah, ölmeden evvel, yani dünya hayatını yaşarken, Ruhun Allah’a iadesi olan, hidayeti delilleri ile açıklayıp, insanlara bildirdikten sonra, bu hususu gizleyenleri de lanet ediyor. İnsanları Allah yolundan çıkarmak veya bu yolda ilerlemelerine mani olmak için çaba sarf etmenin yanında, bu hususu açıklayan ispat eden delilleri gizleyerek, insanların tereddütte kalıp delalette kalmalarını sebep olanlar da lanet ediliyor. Bazı kişiler biz Müslüman kişileriz, İslam’ın beş şartını yerine getiriyoruz. Biraz günahkâr olsak da bir müddet cehennemde yandıktan sonra cehennemden kurtulup, cennete gideceğiz diye düşünüyor. 2/BAKARA-80: Ve kâlû len temessenen nâru illâ eyyâmen ma’dûdeh(ma’dûdete), kul ettehaztum indallâhi ahden fe len yuhlifallâhu ahdehu(ahdehû) em tekûlûne alâllâhi mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne). “Ve (emaniyeye tâbî olanlar): “Ateş bize, sayılı günlerden başka asla dokunmayacak (günahlarımız kadar yanıp cennete gireceğiz).” dediler. De ki: “Allah'ın katından bir ahd mi edindiniz?” O taktirde (Eğer böyle bir ahd almışsanız) Allah, ahdinden asla dönmez. Yoksa Allah'a karşı bilmediğiniz bir şey mi söylüyorsunuz?” 2/BAKARA-81: Belâ men kesebe seyyieten ve ehâtat bihî hatîetuhu fe ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne). “Hayır (sandığınız gibi değil), kim, günah kazanmış da hataları kendisini kuşatmışsa, işte onlar artık ateş ehlidir ve orada devamlı kalacak olanlardır.” 18/KEHF-105: Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ (veznen). “İşte onlar, Rab'lerinin âyetlerini ve O'na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah'a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.” Görüldüğü gibi Allah, “Hayır öyle değil” diyor. “Kimin hataları kendini kuşatmış ise” Yani, negatif dereceleri, pozitif derecelerinden fazla ise. (Müminun-103) cehennemi hak ettikleri bildiriliyor. Diğer ayette de, Allah’ın her hangi bir ayetini ve ona mülaki olmayı inkâr edenlerin, başka zamanlarda yaptıkları olumlu davranışlarından kazandıkları pozitif dereceleri kendilerini kurtaramıyor. Bu olumlu amelleri (Sevapları) heba (Geçersiz) oluyor. Netice itibarı ile İslam teslim dinidir. Dünya hayatında nefsimizi afetlerinden arındırıp, ruhumuzu Allah’a iade edip, teslim etmek üzerimize farzdır. (Yunus-7-8). Bunun için Allah’a yönelip, onun bir veli resul veya veli mürşidini arayıp bulmak, onun rehberliğinde teslimlerimizi yerine getirmeliyiz. O zaman takva sahibi olup, Allahın yardımı ile dünya mutluluğu ve ahiret saadetini kazanıyoruz. Müminler öğrenip uyguladıkları bu güzellikleri çevresi ile paylaşıp onların hidayetine destek vermelidir. Diğer kişilerin hidayetine mani olmaya çalışmak çok büyük günahtır. Bu kişiler hüsranda, dalalette kaldıkları gibi, Allah’ın lanetini hak ediyor. Onun için sevdiklerimizi ve çevremizi Allah yoluna davet edip, hidayetlerine vesile olmak gerekir. Vesselam. 2.12.2022 lutfitumturk@hotmail.com Lütfi TÜMTÜRK
|