Ku’ândaki İslam’ı Yaşamak.
Yaşanan İslam Tatbikatı
Bizi, bir İslam ülkesinde ve Müslüman bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmemize nasip eden rabbimize sonsuz sayıda hamd ve şükrederiz. Dinimiz İslam’ı ve diğer inanç sistemlerini mümkün olduğu kadar incelemeye çalıştım. İslam’ın insanları dünya ve ahiret saadetine çağıran bir hak din olduğunu kesinlikle iman ettim. Beni bu idrake ulaştıran rabbimize sonsuz sayıda şükrederim. Mensubu olduğu inanç sisteminin güzelliğini idrak edemediği için, küfür içinde yaşayıp, mutsuzluğun sebebinin kendisi olduğunu bilmeyen nice insanlarımız var. Rabbim kabul ederse, atalarımız ve çevremizden öğrendiğimiz kadarı ile dinimizi yaşamaya çalışıyoruz.
İslam’ı yaşadığını iddia eden nice insanlarımız var. Mutsuz huzursuz. Gerçekten çağımız İslam toplumları varlık içinde sefilleri yaşıyor. Son yıllarda İslam ülkelerinden, batıya göç var. Garipler denizleri şişirilmiş lastik botlar ile aşacaklarını sanıyorlar. Binlerce masum, Akdeniz’de can veriyor. Batının refah düzeyinin daha iyi olduğu düşünülüyor. Sefillikten kurtulmak için ülkesini, sevdiklerini terk edip, ölümü göze alıp lastik botlara biniyorlar.
Orta çağdaki haçlı seferlerinin temelinde, dini bağnazlığın yanında, doğunun zenginliği vardı. İslam ülkelerinde bolluk ve bereket vardı. Batı toplumları, toprak sahibi asilzadelerin zulmü altında eziliyordu. Fakir halkın hiç hakkı ve kıymeti yoktu. Onun için, zengin doğu ülkelerini yağmalamak ve zengin olmak hülyası ile haçlı seferlerine katılıyorlardı. Bu bağnaz dini grupları durduran İslam komutanları I.Kılıç Arslan ve Selahattin Eyyubi’yi rahmet ve minnet ile hatırlayalım. Allah rahmet eylesin. Mekânları cennettir İnşallah.
Çağımızda da, Müslümanlar batı ülkelerine sığınabilmek için can atıyor. Onlar da bu düzensiz göçten hoşlanmıyor. Bunları ülkelerine almamak için yapmadıkları rezillik kalmıyor. Bilhassa Yunanistan göçmenleri almamak için onları açık denize iterek boğulmalarını istiyor. Bu zalimlikleri yetmez gibi, gariplerin paralarını ve kıymetli eşyalarını alıp öyle kovuyorlar. Böyle bir zalimliği bir İslam ülkesi yapsa, batı kıyameti koparır. Fakat bu vahşet karşısında, medeni Avrupa’nın gıkı çıkmıyor. Ukrayna’dan gelen kaçkınları sorgu ve sualsiz kabul ediyorlar. Kendilerini medeni zanneden bağnaz batının zalimliği böyledir. Batı hayranlarına duyurulur. Atalarımız olan, Selçuklu ve Osmanlı döneminde fakirler korunur. Zalimlere boyun eğdirilirdi.
Çağımız İslam toplumlarının varlık içinde yokluk çekmelerinin sorumlusu günümüz idarecileridir. Siyasi makam ve itibarlarını korumak için batı ülkeleri ve teröristler ile işbirliği yapanlardır. Batının zalimliğini görmeyip, İslam ülkeleri ile sürtüşme içinde olan gafillerdir. Mazlum Müslüman göçmenlerin batı sınırlarında dışlanması ve horlanması çok gücümüze gidiyor. Bu konuda çok şeyler yazmak istiyorum. Bu Müslüman göçmenleri sadece Türkiye korumaya çalışıyor. Konumuzu saptırmadan kurân’daki İslam’ın yaşanması meselesine gelelim.
Âdem atamızın cennet’ten çıkarılmasına sebep olan, iblisin kontrolündeki nefsimizin dünyada terbiye edilmesi gerekiyor. Bunun için bir veli Mürşide ihtiyaç var. Onun rehberliğinde nefsimizi afetlerinden arındırabiliriz. Sahabe efendilerimiz, Hz. Peygambere tabi olup saadet asrını yaşamış. Günümüzde de nebilerin varisleri olan, veli resul ve mürşitler var. İslam’ı sahabe gibi yaşayabilmek için, bu mübareklerin rehberliğine ihtiyacımız var. Perşembe akşamı hacet namazı kılarak, Allah’ın bizim için görevlendirdiği irşat makamını sorabiliriz.
72/CİNN-14: Ve ennâ minnel muslimûne ve minnel kâsitûn(kâsitûne), fe men esleme fe ulâike teharrev reşedâ (reşeden).
“Ve gerçekten bizden, (Allah'a) teslim olanlar da var ve bizden kasitun (kalpleri kasiyet bağlamış) olanlar da var. Artık kim (Allah'a) teslim olmuşsa işte onlar,irşad olmayı (nefsin ve iradenin teslimini) arayanlardır.”
5/MÂİDE-19: Yâ ehlel kitâbi kad câekum resûlunâ yubeyyinu lekum alâ fetretin min er rusuli en tekûlû mâ câenâ min beşîrin ve lâ nezîrin fe kad câekum beşîrun ve nezîr(nezîru) vallâhu alâ kulli şey’in kadîr (kadîrun).
“Ey Kitap ehli! Resûllerin fetret devrinde (aralarının kesildiği zamanda), sizlere gerçekleri açıklayan Resûl'ümüz (elçimiz) gelmişti. “Bize bir müjdeleyici ve de uyarıcı gelmedi.” dersiniz diye (dememeniz için). Oysa size "müjdeleyici ve uyarıcı" bir Resûl gelmişti. Allah her şeye kaadirdir.”
İlk ayette belirtildiği gibi, irşat makamını aramak gerekiyor. Bu zamanda da böyle irşat makamını olur mu diye olumsuz düşünmemek lazım. İkinci ayette de, Nebilerin olmadığı zamanlarda gerçekleri açıklayan veli resullerin olduğu bildiriliyor. Sahabe böyle saadet asrını yaşadı. Çağımızda sabikun-el ahirin olmak mümkün.
Her şeye rağmen günümüzde de, az da olsa İslam’ı sahabe gibi yaşayanlar var. Allahû Teâlâ bunlara (Sonraki müsabıklar manasına) sabıkun-el ahirin diyor. Bu konu aşağıdaki Vakıa suresinde anlatılıyor. Müslümanlar, Amel defteri sağından verilen Ashabı Meymene, Solundan verilen Ashabı Meşeme ve hayırlarda ileri geçen sabikun (evliyalar) olmak üzere üç gruba ayrılıyor. Demek ki, bu çağda da evliyalar varmış. Onları arayıp bulmak lazım.
56/VÂKIA-7: Ve kuntum ezvâcen selâseh (selâseten).
Ve (o zaman) siz üç sınıfa ayrılmış olursunuz.
56/VÂKIA-8: Fe ashâbul meymeneti mâ ashâbul meymeneti.
İşte ashabı meymene [meymene sahipleri, amel defteri (hayat filmleri) sağından verilen cennetlikler], (ama) ne ashabı meymene!
56/VÂKIA-9: Ve ashâbul meş'emeti mâ ashâbul meş’emeti.
Ve ashabı meşeme [meşeme sahipleri, amel defteri (hayat filmleri) solundan verilen cehennemlikler], (ama) ne ashabı meşeme!
56/VÂKIA-10: Ves sâbikûnes sâbikûn(sâbikûne).
Ve sabikunlar (hayırlarda yarışıp ileri geçenler), sabikunlar.
56/VÂKIA-11: Ulâikel mukarrebûn(mukarrebûne).
İşte onlar (sabikunlar). Mukarrip (Allah'a yaklaştırılmış) olanlardır.
56/VÂKIA-12: Fî cennâtin naîm(naîmi).
(Onlar), naim cennetlerindedirler.
56/VÂKIA-13: Sulletun minel evvelîn(evvelîne).
(Onlar), evvelkilerden bir ümmettir.
56/VÂKIA-14: Ve kalîlun minel âhirîn(âhirîne).
Ve (onların) birazı sonrakilerdendir.
Görüldüğü gibi, sahabe gibi sabikun (Müsabık)’lar çağımızda da varmış. Yukarıdaki Vakıa-14. Ayet’te bu husus anlatılıyor. Onun için Perşembeyi Cumaya bağlayan bir gece, gusül abdesti ile kılınan hacet namazı ile bu hidayetçilere nasıl ulaşılacağı hususu Allahtan sorulmalıdır. Samimiyet ile sorulduğunda, Allah, mutlaka (Rüya’da) bir şekilde cevap verecektir. Hidayetçi’nin rehberliğinde dünya mutluluğu ve ahiret’te cennet saadeti yaşanacak. Allah’ın yardımı geldiğinde, başarılamayan husus yoktur. Şu ayetleri de inceleyelim. İnşaallah
30/RÛM-5: Bi nasrillâh(nasrillâhi), yansuru men yeşâ’(yeşâu), ve huvel azîzur rahîm(rahîmu).
Allah'ın yardımı ile Allah, dilediğine yardım eder. Ve O; Azîz'dir (yüce, üstün), Rahîm'dir (Rahîm esması ile tecelli eden).
3/ÂLİ İMRÂN-85: Ve men yebtegi gayrel islâmi dînen fe len yukbele minh(minhu), ve huve fîl âhireti minel hâsirîn(hâsirîne).
Ve kim İslâm'dan başka bir dîn ararsa, o taktirde kendisinden asla kabul edilmez ve o, ahirette "hüsranda olanlar"dan olur.
İslam, Arapça (slm) fiil kökünden gelir. Barış, Huzur, Selamet demektir. Bu fiilin başına elif geldiğinde İslam olur. Türkçe teslim demektir. Fiilin başına Arapça “mim” geldiğinde Müslim olur. Teslim olmak demektir. Müslüman teslim olan kişi, Müslimun da teslim olanlar (çoğul) manasınadır. Özet olarak, İslam teslim dinidir. Allah’ın emir ve yasaklarına teslim olmak gerekir. Hangi davranışımızın doğru olduğunu Allah biliyor. Doğru davranışı sergileyebilmek için teslim olmamız gerekiyor. Dünya ve ahiret mutluluğu, Allah’a teslim olmaya bağlıdır. Allah’a hangi derece teslim olunursa, o kadar yüksek takva sahibi (Allah’a o derece daha yakın) oluruz. O zaman Allah’ın yardımını hak ederiz. Onun yardımı ile başarılmayacak iş yoktur.
2/BAKARA-208: Yâ eyyuhellezîne âmenûdhulû fîs silmi kâffeh(kâffeten), ve lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), innehu lekum aduvvun mubîn (mubînun).
“Ey âmenû olanlar! Hepiniz silm'e dahil olun (Allah'a teslim olun)! Ve şeytanın adımlarına tâbî olmayın. Muhakkak ki o,size apaçık düşmandır.”
7/A'RÂF-35: Yâ benî âdeme immâ ye’tiyennekum rusulun minkum yekussûne aleykum âyâtî fe menittekâ ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
“Ey Âdemoğulları! Sizin içinizden, size âyetlerimi anlatan resûller geldiği zaman, bundan sonra kim takva sahibi olur ve nefsini ıslâh ederse (nefs tasfiyesi yaparsa), artık onlara korku yoktur. Ve onlar mahzun olmazlar.”
İslam ülkesinde olmak, Müslüman’ım demekle Mümin olunmaz. Müslüman Allah’a teslim olan kişidir. Teslim olan kişi Allah’ın emir ve yasaklarını uygulayan, yaşayan, Allah’ın yardımını alan kişidir. Bu yardımı alan kişi dünyada mutlu ve ahiretini kurtaran kişidir. Elinden dilinden kimsenin zarar görmediği kişidir. Allah’ın kendisine ihsan ettiği nimetleri başkaları ile paylaşır. Namazını Allah’ın huzurundaymış gibi huşu ile kılar. Oruçlarında açlık hissetmez. İbadetlerinden zevk alır. Bu güzellikleri yaşayabilmek için, Allah’a yönelmek, Dünya hayatında ruhen ona ulaşmayı dilemek ve bir hidayetçinin eteğine yapışmak gerekir. Okuyucularımızın rahmet ayı Ramazanlarını kutlar. Ülkemiz ve İslam âlemini afetlerden korumasını ve hayırlara vesile olmasını dilerim.
lutfitumturk@hotmail.com Lütfi TÜMTÜRK