Kütahya Osmanlı Kültürünü Yayma ve Yaşatma Derneği okyay derneği

Kur’ânı Kerim Kavramları -Ruh ve Nefsimiz-

Anasayfa » Tasavvuf Konuları » Kur’ânı Kerim Kavramları -Ruh ve Nefsimiz-
share on facebook  tweet  share on google  print  

Kur’ânı Kerim Kavramları -Ruh ve Nefsimiz-

"Tasavvuf Konuları" için, toplam 1 sonuç arasından 1 - 1 arası sonuçlar

Kur’ân-ı Kerim Kavramları

-Ruh ve Nefsimiz-

Allah insanı “Hamein mesnun olan salsalin” şekil verilmiş. Çamur, (Hiçr-26)’ dan yaratmış. Sonra ona ruhundan üfürmüş. Görme, işitme ve idrak hassaları vermiş. (Secde-9. ). Sonra, nefsini “sevva etmiş.”  Füccurunu ve takvasını ilham etmiş. (Şems-7). Böylece gören, işiten, olayları idrak eden, Takva (Güzellik) ve onun zıddı olan fücur (afetler)’a açık bir varlık ortaya çıkmış. Netice olarak İnsan, Tüm güzellikleri bünyesinde bulunduran Allah’a ait bir Ruh, Şeytanın etkisine açık olmakla birlikte, güzelliklere dönüşebilen bir nefs ile bu iki vücudumuza mekânlık yapan topraktan yaratılmış bir fizik vücuda sahip, üçlü bir varlığız.

Bulunduğu ortam, aldığı eğitim insanın ruh ve nefsine tesir ederek onu sahabe gibi harika bir insan yapabildiği gibi, şeytanın telkini ile şahsi menfaatinden başka bir değer tanımayan egoist bir kişi yapabiliyor. Allahû Teâlâ Âdem atamızı cennette yaratıp, orada yaşatmak istemesine rağmen, şeytanın etkisi ile yasaklanan meyveyi yiyip kendisi ile beraber neslinin de imtihan dünyasına gönderilmesine sebep olmuş. Ruh ve nefsimiz birbirinin zıddı olan özelliklere sahip olmasına rağmen, çağımızda bu iki vücudumuzun özellikleri pek bilinmez. Din görevlilerimiz bunları açıklarken birbirine karıştırır. Onun için, bu iki vücudumuzun farklılıklarını, ayrıntılarını açmak. Nefsimizin olumsuz telkin ve afetlerinden nasıl korunacağımızı anlatmak istiyorum.

17/İSRÂ-85: Ve yes’elûneke anir rûh, kulir rûhu min emri rabbî ve mâ ûtîtum minel ilmi illâ kalîlâ.

“Ve Sana ruhtan sorarlar. De ki: “Ruh, Rabbimin emrindendir.” Ve size, ilimden sadece az bir şey verildi.”

32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh (efidete), kalîlen mâ teşkurûn (teşkurûne).

“Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem'î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.”

15/HİCR-29: Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fekaû lehu sâcidîn(sâcidîne).

“Artık onu dizayn edip, içine ruhumdan üflediğim zaman, hemen ona secde ederek yere kapanın!”

Nefs 19 grup afetleri ile Fizik vücuda olumsuz, Ruhumuz 19 grup hasletleri (Güzellik) telkin eder.

Yukarıdaki ayetlerde görüldüğü gibi, Allah fizik vücudumuzu yarattığında ruhundan üflemiş. Yani, bizzat Allah’a ait bir ruhumuz var. Bu sebeple tüm melekler Âdem atamıza secde etmiş. Ruh hakkında bilgimiz sınırlı. Bu sınırlı bilgilere göre, âdem atamızın cennette yanlış yapmasına sebep olan nefsimizin telkinlerinden insanı koruması için yaratıldığı söylenebilir. Çünkü Ruhumuzun bünyesinde, Sevgi, İman, Adalet, Doğruluk, Edep, İlim, Cömertlik, Sekinet, İtaat, Sabır, Tevazu, Kanaat, Şükür, Ketumiyet, Hakikat, Faziletler, vefa, İhlas ve Tevhit gibi on dokuz grup hasleti (Güzellik) var. Kişi Allah’a yönelip nefsinin afetlerinden korunmak istediğinde, bu hasletlerden yararlanarak güzelliklere ulaşıyor. Nefsin ise bu hasletlerin tam zıddı olan, 19 grup afetleri var. Kişi Allah’a yaklaşarak onun yardımı ile bu afetleri tezkiye etmesi durumunda, mutlu olup, ahiretini de kurtarıyor.

21/ENBİYÂ-35: Kullu nefsin zâikatul mevt(mevti), ve neblûkum biş şerri vel hayri fitneh(fitneten), ve ileynâ turceûn (turceûne).

“Bütün nefsler, ölümü tadıcıdır. Sizi, hayır ve şer fitneleri ile imtihan ederiz. Ve Bize döndürüleceksiniz.”

Büyüklerimizin imtihan dünyası demelerinin sebebi budur. İblis Âdem atamızı kandırabildiğine göre, bizi daha kolay kandırabilir. Zaten kandırıyor. Çağımızın insanlarının çoğunluğu iblisin telkinleri ile kendilerini ve çevresini cehenneme mahkûm ediyor. Allah kullarının dünyada mutlu olmaları için, Cennet’te Âdem atamızı bizzat uyardığı gibi, yeryüzündeki kullarının mutluluğu için Kitaplarını ve bu kitapların öğretmenleri olan Nebi ve onların olmadığı zamanlarda veli resullerini her zaman ve mekânda görevlendirmiş. Bunlar insanları Allah’a çağırır. Fakat çoğunluk bu çağrıya değil, iblis ve nefislerinin çağrısına uyup kendilerini dünya’da mutsuz ve ahirette de cehenneme mahkûm ediyor. Hâlbuki sahabe gibi, dünyamızı cennet yapmamız elimizde.

2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn (hâlidûne).

“Allah, âmenû olanların (Allah'a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (şeytanı dost edinir, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.”

Ruh ve nefsimiz, bu dünyanın mahlûku olmadıkları için fizik vücudumuzu mekân olarak kullanıyorlar.  Nefsimiz uyuduğumuzda, bayıldığımızda geçici olarak ve öldüğümüzde zorunlu fizik vücudumuzu terk eder. Bu üç halin dışında fizik vücudumuzdan ayrılamaz. Kendi âlemi olan berzah âleminde fizik olmasına karşılık, diğer âlemlerde fizik ötesi (Görülemeyen) oluyor. Rüya nefs ile yaşanır. Nefs bu âlemin mahluku olmadığı için, zahiri âlem (Dünya)’da sonsuz hız sahibidir. Onun için rüyalarda, Dünya’nın her bir köşesine anında gitmesi mümkündür. Rüya’da berzah âlemine gidip ölmüş yakınlarımızla kucaklaştığımızda kollarımız arasında, onları hissederiz. Aklımız rüya’da nefsimiz ile beraberdir. Onun için rüya’da yaşanan olaylar için akıl yürütebiliriz.

Nefs şeytanın etkisine açıktır. Ruh Allah’ın emrindedir.

Ruhumuz, emr aleminin mahlukudur. Fizik vücudumuzun danışmanı hükmündedir. Allah’ın emir ve yasaklarına uyulmasını telkin eder. Nefsimiz şeytanın telkinine açık olduğu için, Fizik vücudumuza başlangıçta olumsuz telkinde bulunmasına karşılık, Ruhumuz daima güzellikleri önerir. Fizik vücudumuz içinde bulunduğu ortam, ailesinden aldığı terbiye ve aldığı eğitimin etkisi ile bu iki telkinden birini tercih eder ve uygular. Allah’ın rızasına uygun olmayan olumsuz bir davranışından negatif derecat kazanır. Ruhun telkinini uyguladığında ise pozitif derecat kazanırız. Allah’ın derecat sisteminde olumsuz dereceler birebir kayıt edilirken, pozitif dereceler en az on misli kaydedilir. Kişi Allah’a yönelip amenû olan bir kişi ise, teslimiyet derecesine göre, bire 100 den 700’e kadar artan derecat kazanır. Böylece Allah’ın rızasını kazanan, dünyada mutlu olur. Ahirette cenneti hak eder.

6/EN'ÂM-160: Men câe bil haseneti fe lehu aşru emsâlihâ, ve men câe bis seyyieti fe lâ yuczâ illâ mislehâ ve hum lâ yuzlemûn (yuzlemûne).

“Kim (Allah'ın huzuruna) bir hasene ile gelirse, artık onun on misli, onundur. Ve kim bir seyyie ile gelirse, o zaman onun mislinden başkası ile cezalandırılmaz. Ve onlar zulm olunmazlar.”

2/BAKARA-261: Meselullezîne yunfikûne emvâlehum fî sebîlillâhi ke meseli habbetin enbetet seb’a senâbile fî kulli sunbuletin mietu habbeh, vallâhu yudâifu li men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm.

“Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, her sünbülünde (başağında) yüz adet tane (tohum) olmak üzere, yedi sünbül (başak) veren bir tek tohumun durumu gibidir. Allah, dilediği kimse için (onun rızkını) kat kat artırıp verir. Ve Allah Vâsi'dir, Alîm'dir.”

Kişi Allah’ın rızasına uygun olmayan bir günah işlemeye yöneldiğinde ruh, fizik vücudumuzu terk ederek o eyleme katılmaz. Eylem bittikten sonra tekrar fizik vücuda döner. Nefsimiz yukarıda açıklanan üç halin dışında fizik vücudumuzu terk edememesine karşılık, Ruhumuz istediği anda fizik vücudumuzdan geçici olarak ayrılma yetkisi verilmiş. Nefsimiz sadece kendi âlemi olan berzah âleminde fizik olmasına karşılık, ruhumuz, tüm âlemlerde fizik veya fizik ötesi olması yetkisi de verilmiş.

Nefis tezkiye olması gerekirken, Ruh Ahsen yaratılmıştır.

Nefse afetleri sebebi ile tezkiye olma emri verilmiştir. Ruh ise tertemiz (Ahsen) yaratılmış. Allah’ın emrinden çıkmaz. Daima iyiyi ve güzellikleri önerir. Bu sebeple cennet ve cehennem ile alakası yoktur. Sadece Allah’ı ister. Kişi Allah’a yönelip, bir Allah dostuna tabi olduğunda, onun rehberliğinde ruhunu dünya hayatında Allah’a ulaştırabilir.Nefs ise fizik vücut ile ahirette hesap verecek, Cennet veya cehennem hayatını birlikte yaşayacaktır.

91/ŞEMS-9: Kad efleha men zekkâhâ.

Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir.

13/RA'D-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb (hisâbi).

Ve onlar Allah'ın (ölümden evvel), Allah'a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O'na (Allah'a) ulaştırırlar. Ve Rab'lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.

Nefsin serbest iradesi olmasına karşılık, ruh daima Rabbinin emrindedir.

Nefsin serbest iradesi var. Başlangıçta şeytanın etkisine açık olmasına rağmen, Kişi bir Allah dostunun rehberliğinde nefsini tezkiye ederse afetlerinden kurtulur. O zaman nefs, Ruh gibi olur. Allah’ın emrinden çıkmaz. Ruhun serbest iradesi yoktur. Daima Allah’ın emir ve yasaklarına uygun davranışlar içindedir. Fizik vücudu bu yönde telkinde bulunur. Aksi davranışlarda, fizik vücuda azap eder.

Görüldüğü gibi nefsimiz ve ruhumuz farklı iki varlıktır. Çağımız din görevlilerinin çoğu Kur’ânı kerimdeki nefs ayetlerini, Ruh’tan bahsedildiği şeklinde yorumluyor. Fizik vücudumuzun böyle iki danışmanı olduğu şeklinde değerlendirilemiyor. Rabbimiz kullarının serbest iradelerini çok önem veriyor. Âdem atamızın cennette yasaklanan meyveyi yemelerini Allah engelleyebilirdi. Âdem atamız ve Havva validemize “Şu ağaca yaklaşmayın. İblis sizin düşmanınızdır.” Diye uyardıktan sonra onların aklılarını kullanarak, serbest iradeleri ile güzellikleri yakalamaları cenneti veya cehennemi bizzat kazanmaları (Hak etmeleri) murat edilmiş.

Allah, kullarının nefsin afetlerine uymadan, serbest iradeleri ile bu afetleri, nefis tezkiyesi (Zikir) ile ruhun hasletlerine çevirmesini, Cenneti bizzat hak etmelerini arzu ediyor. Okuyucularımızın insanlar bunu başarabilir mi? Şeklinde sorduklarını tahmin ediyorum. Kişi Allah’a yönelip, dünya hayatında iken, ona ulaşmayı dilemeleri halinde, Allah’ın yardımı ile başaracaklardır. İslam teslim dinidir. Kişiler Allah’ın emir ve yasaklarına teslim olup, onun emirlerine uygun yaşamaları halinde sahabe gibi hak mümin olup, dünya’da mutluğu yaşayabilir. Ahiretini de kurtarabilir. Kişiler Allah’a ulaşmayı kalpten dilemeleri halinde, Allah onları bir dostuna ulaştıracak, onun rehberliğinde saadet asrı yaşanacaktır. Okuyucularımızın Allah’a yönelip dünya ve ahiret saadetini kazanmaları dileği ile konumuzu tamamlayalım.

1 Aralık 2023

lutfitumturk@hotmail.com                                                                                             Lütfi TÜMTÜRK

Kaynak : Lütfi TÜMTÜRK
Tür : Diğer Tarih : 4.12.2023
[ Tüm yazılara ulaşmak için burayı tıklayınız. ]
Sayfa Ziyaret Sayacı
43.966